Bölüm | 11

10.5K 619 564
                                    

 AŞM| Bölüm: 11

Bir savaş başlatmıştım ben. Haksız savaşımın haklı askeriydim esasen. Aslında çokça acemiyken, biraz da öfkeden geçerken kendimden.

Anna Meryem Aksel

Ağır adımlarla odama çıkarken fazlasıyla düşünceliydim. Kafamda milyon tane düşünce geziniyordu. Merak duygum beni içimi kemiriyordu. Ah, hayır Mehmet Selim için endişeli olduğum için değildi bu halim. Aksine ölüm haberini alsam mutluluktan havalara uçarım. Ailemi almıştı benden o, hayatımı altüst etmişti. Beni bir gecede kimsesiz bırakmıştı. Ondan nefret ediyordum, ona inandığım ve hayatımı mahvettiğim için bir o kadar da kendimden nefret ediyordum.

Gün gelecek çok pişman olacaksın kızım, diyen babamın sesi kulaklarımda çınladığı sürece kendimi affetmeyecektim.

Yatağın köşesine oturdum ve hıncahınç bir öfkeyle ayaklarımı sıkan ayakkabılardan kurtuldum. Ayakkabıları köşeye ittiğim gibi ayağa kalktım, dolaptan rahat edebileceğim askılı bir gecelik aldıktan sonra banyoya doğru yürüdüm. En iyisi uyumaktı, aksi gibi düşünmekten kafayı yerdim.

Banyoya geçtiğimde önce üzerimdeki rahatsız elbiseden kurtuldum. Ardından yüzümdeki abartı makyajdan. Dişlerimi fırçalayıp, ihtiyaçlarımı giderdikten sonra odaya geçmek üzere kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda karşımda görmeyi beklediğim kişi pencerenin önünde elleri cebinde dikilmiş Seyyid Han olmadığından afallamam kaçınılmaz oldu. Kapıyı kilitlemeyi unutmuş muydum?

Kapının sesini duyar duymaz bana döndü, kısık bakışlarını ağır ağır üzerimde gezdirdi. "Elbise yakışmıştı," dedi çarpık gülüşünü gizleme gereği duymadan gözlerime bakarken. "Neden değiştirdin ki?"

Ters ters ona bakıp yatağa doğru yürürken, "Ne işin var senin yine odamda?" diye sordum sinirli bir tonda. Yatağa çıktım, örtüyü kaldırmadan yatağa oturup sırtımı yatağın başlığına yaslayıp ayaklarımı uzattım. "Yine bana hakaret etmeye mi geldin? Bu sefer de Şems'ten uzak dur, aklını bulandırma mı diyeceksin?"

Sıkıntılı bir şekilde nefesini verdiğinde omuzları düşürdü. Ağır adımlarla yatağa doğru yürümeye başladığında kaşlarımı mümkünü varmış gibi daha çok çattım. Bunu önemsemedi geldi ve yatağın kıyısına, ayaklarımın dibine oturdu. "Özür diledim," dedi pişman bir şekilde gözlerimin içine bakarken. "Öfkeyle söylediğim sözlerdi, bir önemi yoktu."

"Oh ne güzel," dedim gözlerimi devirirken. "Söyle söyle, sonra da gelip özür dile. Yok öyle bir dünya! Hem senin ne işin var benim odamda? Uyuyacağım ben, çık odamdan."

"Sana süt getirdim," dedi kaşlarıyla komodinin üzerindeki sütü işaret ettiğinde dönüp baktım. Gerçekten de süt getirmişti! "Hiçbir şey yemedin, aç aç uyuma!"

"Annenin ve senin anlamadığı nokta tam olarak bu," dedim sinirle nefesimi verirken. "Değil süt içmek, süt görmek dahi midemi bulandırıyor. Neden anlamıyorsunuz? Gerçi sen de midemi bulandırıyorsun, etrafımda gezinme diyorum, onu da anlamıyorsun."

Güldü, "Biliyorum," dedi Seyyid Han, umursamaz bir şekilde omuz silkerken. "Odana gelmek için bahane arıyordum. Aklıma bu geldi," diye itiraf etti aniden. Hayretle ona baktığımda gülüşü daha da derinleşti ve ben daha ne yaptığını anlamadan yatağa uzanıp başını dizlerime koydu.

Saniyeler sonra şaşkınlığımı üzerimden attığımda, "Ne yapıyorsun sen?" diye sordum afallamış bir şekilde. "Kalk çabuk," dedim dizlerimi toplamaya çalışırken. Ancak sadece denemekle kaldım, çünkü tek eliyle kavradığı iki bacağımı da başının altında sabitledi. "Çok yorgunum Meryem," dedi sıkıntılı bir şekilde nefesini verirken. "Şurada birkaç dakika uzanıp gideceğim, rahat dur."

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin