Cece, başından beridir, sanki bir şeyler yanlışmış gibi hissetmişti.
Tam devleri temizledikleri an, Yelena, Onyankopon ve Niccolo'nun çıkıp gelmesi. Yelena'nın bütün şartlarını sorgusuz sualsiz kabul etmesi. Onyankopon ve Niccolo'nun burada çalıştırılmalarına rağmen bir kez olsun sorun çıkarmamaları. Bütün bundan çıkarları neydi? Rafael Braun, onu görmeyi bu kadar mı çok istemişti? Cece, bu kadar önemli biri miydi? Sebebini anlayamıyor, bir türlü kafasında oturtamıyordu.
Belki de bu yüzden Yelena'nın onlar için getirdiği "modern" kıyafetleri giyerken, kaşları böyle çatılıydı, Sasha da merakla ona bakmıştı. Kız, onun kıyafetlerinin aynısını giymişti. Yelena'nınki gibi bir gömlek, bir ceket, ve ardından, uzun bir etek, kafalarına da komik, kurdeleli bir şapka.
" Gergin misin, Cece-san? " diye sormuştu Sasha, ona bakarak. Cece de ona bakarken, hafifçe gülümsedi.
" Biraz uykusuzum. Marley'e gittiğimizde açılırım, elbet. "
Ne kadar da basit bir şey gibi söylemişti, düşman topraklarına basmayı.
Onun için önemli olan, Eren'di. Eren'in tepkileri, Eren'in davranışları, ve Eren'in söylediği her şey. Ancak, o günden beridir ikisi de birbirlerini görmezden geliyorlardı. Birbirleriyle konuşmuyorlar, diğerleri onlara laf atsa bile, aynı ortamda bulunmamaya gayret gösteriyorlardı. Cece, söylediklerinde ciddiydi, ona başka bir senaryonun olduğunu kanıtlayacaktı, ancak Eren de aklınca, onunla dalga geçiyor olmalıydı.
Yelena her şeyi ayarlamıştı. Onlara kıyafetler getirmiş, onları götürecek ulaşım aracını ayarlamıştı, üstelik orada biraz gezinmeleri için bir zaman boşluğu yaratarak, onların kullandığı paralardan bile vermişti. Denize kadar at arabalarında ilerlemişler, ondan sonra ilk kez bir gemiye binmişlerdi.
Cece, tuzlu suyla karışan rüzgar saçlarını uçuştururken, uçsuz bucaksız gibi gelen denizi izlemeyi bırakıp, başını çevirdi ve askerlere baktı. Armin'den sonra biraz rahatlamak için o da ona saçlarını kestirmiş olan Mikasa, beyaz takımı içerisinde ne kadar da güzeldi. Göz ucuyla öteki yanındaki Eren'e bakıyordu, Eren ise duruşundan taviz vermiyordu. Connie, Sasha ve Jean, öteki tarafındalardı. Aralarında olan diğer insanlar yüzünden çok yakın değildi, ama sadece Sasha ve Connie duvarlar hakkında konuştukça, Jean'ın onları azarladığını görebiliyordu. Hafifçe gülümseyerek, başını çevirdi ve takım elbiseleri içerisinde denizi izleyen Hanji, Levi, Armin ve Erwin'e baktı. Ne kadar da buraya aitmiş gibi görünüyorlardı. Sanki başından beridir duvarlara değil de, buraya aitlerdi.
O sırada, kafasını çevirip denize bakacağı sırada, esen bir rüzgarla fırlayıveren şapkası, nara atmasına sebep oldu. Diğerlerini izlerken bunu öngörememişti, bile. Kafasını çevirip şapkasının uçtuğu yere bakarken, bir anda, bir beyefendinin şapkasını tutarak ona ilerlediğini gördü. Kendisi yaşlarında olan bu adam, ona bakarken gülümsüyordu.
" Buyurun. " dedi, uzunca, kalıplı beyefendi, şapkasını ona takdim ederek. Cece, uzanıp şapkasını aldı.
" Teşekkür ederim. "
" Deniz bugün epey dalgalı görünüyor, öyle değil mi? Rüzgara karşı dikkatli olmak gerek. "
Cece, neden böyle bir cümle kurduğunu anlayamadan, denize döndü. Bugün fazla mı dalgalıydı, yoksa normal hali mi böyleydi, anlayabilecek kadar çok görmemişti denizi. Kafasını yeniden çevirdi, ancak o bir şey söylemeden, adam yeniden konuşmaya devam etti.
" Ben Frank. " dedi beyefendi, ona bakmaya devam ederek. " Sizin isminizi öğrenebilir miyim? "
" ...Cecilia. " diye mırıldandı Cece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
akume, levi ackerman
Fanfictioneğer akume olmasaydı, her şey tam da eren jaeger'ın istediği gibi biterdi. ama bu hikayenin de, devlerin davranışlarını anlayan ve hareketlerini öngörebilen, herkesin kaderini değiştirebilecek bir askere ihtiyacı vardı.