dreißig

187 23 23
                                    

Cece bir şeylerin yanlış gittiğini biliyordu, ama tam olarak ne zaman başladığını hiç fark edemedi.

Eren'in Mikasa'ya evlilik teklifi ettiği zaman değildi. Duyduğuna göre, Eren Mikasa'ya, çocukluklarında hep altında vakit geçirdikleri ve yarıştıkları ağacın altında evlilik teklifi etmişti. Mikasa o kadar ağlamıştı ki Eren kötü bir şey yaptığını düşünerek endişelenmiş, o da ağlamaya başlamıştı, ama Mikasa sonunda evet demişti, ki, başka bir seçeneği var mıydı zaten?

Düğünlerini hemen planladılar. Kış girmeden bir çırpıda evlendiler. Henüz evleri hazır değildi, aslına bakılırsa ikisi de çiftlik evine yakın bir yerde bir ev inşa etmek istiyorlardı ve bu da aylar alırdı, ama ikisi de artık daha fazla beklemek istemiyorlardı. Mikasa'nın gelinliğinin kumaşını Historia getirtti, Sasha dikti. Güzeller güzeli bir elbiseydi, Mikasa da çok güzel olmuştu, ki ne giyse giysin güzel olurdu, zaten. Buketini Cece hazırladı. Nifa ile ormana gidip bir sürü güzel çiçek topladılar, ve düğünü hep beraber organize ettiler. Sandalyeleri, masaları, yemekleri, hep el birliğiyle düzenlediler. Onları Erwin evlendirdi, Cece ve Armin nikah şahitleri oldu, beraber yemek yediler, sarhoş oldular, şarkılar söylediler, kimsenin hayatları boyunca unutamayacağı bir gece geçirdiler.

Bu gece olmadığından emindi. Levi onu dansa kaldırmamıştı, ama Levi zaten dans etmezdi, Levi onunla çok konuşmamıştı da, çünkü herkes için çok meşgul bir gece olmuştu. Ama, Levi gecenin sonunda her zamanki gibi onun sarhoş olup olmadığını kontrol etmeye geldiğinde, ona bir gül vermişti. Bu gece olması imkansızdı.

Ya ne zamandı? Mike ve Nanaba'nın evlendiği zaman da olamazdı. Zaten onlar düğün falan planlamamışlardı, bu işler için çok yaşlı olduklarını söylemişlerdi, ufak bir nikahtan sonra ikisinin de parmaklarında yüzükler vardı ve böylelikle olay kapanmıştı. Tabii, bütün bunlar olurken işin siyasi ve askeri kısmı da epey hızla devam ediyordu. Özgürlükçüler, Paradis'i olabildiğince fonluyorlar ve destek oluyorlardı, Paradis de hızla gelişiyordu. İşçi güçleri artmıştı, yerleşim yerleri deniz kenarına kayıyordu, demiryolları, hastaneler, hayvancılık, tarım, hiç olmadığı kadar ilerliyordu. Bu süreçte askerler de işlerine devam ediyorlar, askeri güçlerini hem savunma, hem de gelişme için kullanıyorlardı. Tabii, hepsi olabildiğince meşgul ve yoğundu, ve belki de bu sırada gerçekleşmişti.

Ama, Paradis'in askeri ve siyasi olarak sağlamlığı krallık tarafından onay gördükten sonra Paradis'in kapıları dış ülkeye açıldığı sıralarda, Levi'ın Cece'ye olan ilgisi tamamen bitmişti.

Bir süre sonra, Cece ve kendi altında olan bir grup onbaşı, Paradis'in sınırlarında görevlendirilmişti. Deniz kenarına inşa edilen başka bir karargahta kalıyorlardı ve haftada şanslılarsa sadece iki gün şehre gelebiliyordu. Geri kalan bütün zamanlarında kapıları denetliyorlar, giren ve çıkana dikkat ediyorlardı. Ki, ilk başta sadece Eldia'lı olanların Paradis'e girişine izin verilmişti ama onlar arasında da hala Marley'i destekleyen kişilerin olma ihtimali çok yüksek olduğu için, işlerini epey ciddiye almaları gerekiyordu. Üstelik hala Özgürlükçülerin lideri olduğu için adaya gelen ve adadan giden gemiler ve malları da kendisinin kontrol etmesi, bilgi giriş çıkışlarını incelemesi gerekiyordu, bu yüzden kendisine düşen iş yükü çok fazlaydı. Şehre gelebildikleri günlerde de ya diğer askerler çok meşgul oluyordu, ya da birbirlerini görseler bile beraber bir şeyler yapma fırsatları olmuyordu. İşte bu anlarda, Cece, aslında Levi'a çok ihtiyaç duyuyor ve onu görebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu, ama Levi'ın umurunda bile olmadığını çok kısa sürede anlamıştı.

Levi artık onu görmek istemiyordu. Onunla konuşmak bile sanki adama yük oluyordu. Eski haline bile dönmemişti, çünkü eskiden en azından ondan nefret ediyordu, ama şimdi aralarında hiçbir şey kalmamıştı.

akume, levi ackermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin