Bölüm 7 Kavga

26 6 39
                                    

Hayatınız hiç bir anda değişti mi? Ne olduğunu dahi anlayamadan bütün evren sanki tepetaklak oldu mu? Benimki oldu. Ve herşey Mert'in hayatımıza girmesiyle başladı. Maskeli adamlar, insan eliyle yaratılan bir fırtına, yerden çıkan ateşler... Son bir aydır bunlar hayatımın normali oldu. Her şeyin bu kadar hızlı ilerlemesini hiç birimiz beklemiyorduk. Haftada 4 sefer okuldan sonra güçlerimizi kullanmayı öğreniyoruz ancak bunu ailemizden saklamak bu derslerden daha zor. Derslerimizde düşüş olduğu için akşam kurslarına kaldığımızı söyledik onlara, tabi benim annem birazcık (!) kıyameti kopardı. Şu ana kadar derslerim hiç düşmemişti. Tabi 'Şuana kadar' öyleydi. Bu işler yüzünden ders çalışacağım saatlerimi boşa harcıyordum. Peki bunu nasıl anneme açıklayacağım?

Sinirle uflayıp saate baktım. 12'yi geçiyordu. Öfkeyle kalemi elimde sıktım. Neden hayatımız bu kadar zor olmak zorunda ki? Sadece bedenim değil ruhumda yorgun. Aynı anda hem derslerimi, eskrim takımı kaptanlığını, matematik kulübünü, futbol takımını ve Mert ile dersleri yürütmek cidden çok zordu. Bunları düşünürken masanın üzerindeki telefonum titremeye başladı. Meltem'in adını görünce kaşlarım çatıldı. Bu kız bu saatte neden arıyor beni? Eğer ödevlerini yapmadığı için kopya istiyorsa var ya... Telefonu açıp hoparlöre aldım.

"A-Alev?" Az önce Meltem'in sesi mi titremişti? Ne!? N'oluyor ya?

"Meltem? N'oldu, neden bu saatte aradın?" Bu sefer arkada Yaprak'ın sesini duydum.

"Şey... Akşam Meltem coğrafya ödevine yardım etmem için bizim eve geldi. Daha sonra ise ders çalışırken ufak bir tartışma yaşadık."

"E tamam bu her zaman olan bir şey."

"Ama sonra bir anda bütün ödev kağıtları havalanıp odaya dağıldı."

"Dur dur dur NE!?" Beynim anlık bir duraklama yaşadı. Bu ikisi bir aydır güçlerini hiç kullanamamışlardı, şimdi nasıl oluyor bu?

"Sadece bu kadar ile kalmadı ama masanın ayağı da çat diye kırıldı!"

"Kızlar benim dalga geçiryorsunuz dimi? Bir dakika, Yaprak senin çalışma masanın ayakları çelik değil miydi?" Beynim son hızla çalışıyordu. Benimle dalga geçiyor olmalılar, dimi?

"E-evet öyle. Alev lütfen buraya gel. Annem bir şeylerden şüphelenmesin diye kırk takla attık ama masanın ayağını nasıl düzelteceğimizi bilmiyoruz. Lütfen yardım et."

"Yaprak kızım delirdin mi sen? Saatin kaç olduğunun farkında mısınız? Annem zaten bana yeterince sinirli, eğer bu saatte dışarı çıkmak istersem bana ömrüm boyunca ceza verir."

"Bak biliyorum senden çok şey istiyoruz ama bizi senden başka kurtaracak kimse yok. Annem odaya girerse çelikten ayağı nasıl kırdığımızı nasıl anlatacağız?" İç çektim ve parmaklarımı saçlarımın içinden geçirdim. Onlara yardım etmek zorundayım!

"Tamam birazdan oradayım." Dedim ve daha fazla vakit kaybetmeden telefonu kapattım. Anneme sezdirmeden bu evden çıkmanın tek bir yolu var. Pencere! Sessizce üstümü giydim ve yatağıma benim yerime yastıkları dizdim. Kedi misali parmak uçlarımda pencereye yaklaşıp açtım. Biz ikinci katta oturuyorduk. Yani eğer buradan düşersem kendimi Tahtalı Köy'de bulurum.

Bunları düşünmeyi bırakıp pencerenin yanındaki su borusuna tutunup aşağı balkona atladım. Balkondan da yan pencereye uzandım ve demirlerinden sarkıp bir aşağıdaki zemin kattaki balkona atladım. En son balkonun demirlerine çıktım ve bahçeye atlayacağım sırada evin içinden duyduğum ses ile irkildim. Korkuyla ayağım kaydı.

Ve kendimi yerde buldum.

"Ah!" Daha fazla ses çıkarmamak için elimle ağzımı kapattım. Zorlukla ayağa kalkıp üstümdeki tozları sirkeledim. Ancak omzumda hissettiğim keskin acıyla inledim. Kahretsin! Galiba omzumu incittim. Yine de acıyı umursamayıp yürümeye başladım. Çünkü kızların yanına gitmem gerek.

Doğanın Dört GücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin