kırk beşinci bölüm

168 26 11
                                    

Tony gözlerini güzel bir güne açtı. Dün oğluyla güzel bir gün geçirmişti ve biraz bile olsa onunla yakınlaşma şansı bulduğu için mutluydu.

Küçük bir duş aldıktan sonra Alex'in yanına gidip alnına küçük bir öpücük kondurdu. Harley'in oadsına gidip onu okul için uyandırdı.

"Hadi babacığım okul vakti yaklaşıyor."

"Kalkıyorum babaaa. Bu arada günaydın."

"Günaydın oğlum."

Harley'i uyandırdıktan sonra tereddütle Peter'ın kapısının önünde durdu. Onu uyandırmalı mıydı bilmiyordu.

Fakat bu gelgitli haline bir son vermesi gerektiğine karar vererek kapıyı çaldı ve içeri girdi.

Peter'ın çoktan uyanmış olduğunu görünce gülümsedi ve kıyafet seçmeye çalışan oğlunun yanına giderek beyaz bir t-shirt ve siyah bir kot pantolon verdi.

"Klasikler her zaman iyidir" diyerek gülümsediğinde Peter'ın da kendisine karşılık vermesi pek de uzun sürmedi.

"Teşekkür ederim"

"Rica ederim evlat!"

"Üstünü giyinip aşağı gel. Ailecek kahvaltı yapalım."

Peter aile kelimesini duyunca gülümsedi. Onun büyük bir ailesi olmuştu artık.

"Tamam hemen geliyorum."

Tony, Peter'ın saçlarını okşayarak aşağı indi.

Mary kahvaltıyı hazırladıktan sonra hep beraber sofraya oturdular ve neredeyse ilk defa çekirdek aile olarak kahvaltı ettiler.

Petet halinden gayet memnun bir halde okula doğru yola koyulduğunda yüzünde bastıramadığı bir gülümseme vardı.

(Zaman atlama)

Peter eve döndüğünde yerlere kurumuş gül yaprakları serpiştirildiğini farketti.

Belliki yine kutlanacak bir şey vardı ve Peter ne olduğunu çok merak ediyordu.

Tony'i bulmak için onun odasına giderken neler döndüğünü sorguluyordu.

"Hey! Yine neler planlıyorsun?" diye sordu odaya girerken.

Üzerinde jilet gibi siyah bir smokin olan Tony kol düğmelerini takarken mırıldandı:

"Artık Mary'e onunla evlenmek istediğimi söyleyeceğim. Daha fazla uzatmak istemiyorum"

Peter şaşkınlıkla ağzı bir karış açılırken kendi eliyle kendi ağzını kapattı.

"Oha! Yani ciddi misin? Keşke bana da haber verseydin. Annem nerde?"

Heyecandan bütün cümleleri birbirine karışan Peter sevimlice Tony'e baktı. .

"Şu anda kuaförde. Akşam yemeğe çıkacağımızı sanıyor."

"Bu harika"

Aslında seninle de bir şey konuşmak istiyordum"

"Nedir?"

"Artık en başından beri alman gereken soyadı almanı istiyorum."

Peter şaşkınlıkla ona baktı.

"B-ben bilmiyorum"

Tony derin bir iç çekerek oğluna baktı ve elini omzuna attı.

"Hadi ama Peter... zaten annen de bir Stark olacak ve sen benim oğlumsun. En başından bu soyada sahip olmalıydın."

"B-ben tamam eğer annem de sorun etmezse, ki edeceğini sanmıyorum, olur."

Tony oğluna sıkıca sarıldı.

"Annenin sorun etmeyeceğinden eminim. Hadi sen bana yardım et." diye devam etti Tony.

Elindeki iki papyonu oğluna gösterek hangisini takması gerektiğini sordu.

Peter sağ taraftakini işaret edince gülümsedi ve doğru tercih gibi bir şeyler mırıldanarak onu taktı.

Daha sonra ikisi de tekrar salona girdiler ve etrafı biraz daha süslemeye başladılar. Mary az sonra kulede olurdu.

Sonunda tüm süslemeler bittiğinde Peter anne babasını yanlız bırakmak için MJ'i sinemaya davet etti. Harley ve Alex çoktan çıkmış ve lunaparka gitmişti.

Mary kuleye geldiğinde etraf cok sessizdi.

Kaşlarını çattı bu duruma. Tony ve çocuklar neredeydi ki?

Her zaman yanında olan bıçağını çıkarıp temkinli bir şekilde ilerlemeye başladı ama salona geldiğinde yerde gördüğü güllerle gülümsedi.

Bu Tony'nin işiydi. Bıçağı kaldırıp gülleri takip etti.

Mary terasa çıktığında gülümseyerek ona bakan Tony'le neşesi artmıştı.

Tony terası çok güzel süslemişti. Yemek için güzel bir masa kurulmuştu ve etraf mumlar ve güllerle bezenmişti.

Baştan çıkarıcı bir gülümsemeyle Tony'nin yanına giderken adam kendisi için sandalyeyi çekti ve Mary'den sonra kendisi de oturdu.

Kadın bu güzel masanın ne için olduğunu sorduğunda verdiği tek cevap "En özel günlerimizden birisini böyle özenli bir masayı hakediyor" oldu.

"Gerçekten Tony, neyi kutluyoruz?"

"Hatırlıyor musun?" diye sordu Tony. Mary'nin kaşlarını kaldırması üzerine devam etti. "Yıllar önce, ikimiz de daha çocukken tam da bugün tanışmıştık. Şimdi ise, eğer istersen, ömrümüzün sonuna kadar hayatımızı birleştirmek için aynı günü kutlamaya ne dersin?"

Mary aklına gelen şeyin doğru olup olmadığını düşünürken bir anda, pat diye "Bu bir evlilik teklifi mi?" diye sordu.

"Ya ama- bunu daha romantik bir şekilde benim sormam gerekiyordu." dedi Tony.

Mary kahkaha attı.

"Tamam farketmemiş gibi davranacağım."

Tony gülümseyip ayağa kalktı. Mary'nin önünde diz çöküp elini tuttu.

"Madem öyle, bunun için yemeğin sonunu beklememe gerek yok sanırım.

Mary, seni her zaman çok sevdim. Burada sana hislerimi anlatmakla ugraşmayacağım. Zaten neyin ne olduğu ortada, herkes her şeyin farkında.

Yıllar boyunca seni cidden unutmaya çalışmıştım. Sesini, kokunu, duruşunu, her şeyini...

Fakat olmadı. Her ne kadar geride bırakmaya çalışsam da hala aklımın bir köşesinde yanmaya devam ediyordun.

O kadar sevmiştim ki seni, zamanla her şeyim oldun.

Bu belki de yanlıştı, bilmiyorum. Çünkü sen gittiğinde hayatının anlamı elinden alınmış bir adamdan arta kalan her şeydim.

Fakat yıllar sonra seni o izbe kulübede bulduğum ilk günden sonra kendi kendime dedim ki "Her ne olursa olsun, bu sefer gitmesine izin vermeyeceğim"

Şimdi ise, yıllar önce sana aynı şeyi sorduğumda verdiğin cevaptan başka bir şeyi istemiyorum.

Mary, kalbimi kalbine altın bağlarla bağlamaya izin verir misin?" 

"Evet, elbette" diyebildi Mary. Birkaç dakika sonra tam olarak idrak ettiğinde.

Hala inanamıyordu, Tony böyle güzel konuşmayı nereden öğrenmişti ki?

Tony elindeki yakuttan yapılmış gösterişli yüzüğü Mary'nin parmağına takarken gülümsüyordu.

İkisi de biliyordu ki, bu yüzük yıllar önce Mary'nin parmağını süsleyen yüzükten başkası değildi.

Adam koskocaman sarıldıktan sonra Mary'nin saçlarına ufak bir öpücük kondurdu.

"İşte şimdi istesen de benden gidemezsin."

YEARNING [irondad story]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin