56. seçim ve fedakârlık

599 40 38
                                    

Bazen öyle anlar oldurdu ki, ne yapacağını bilemezdi insan. Eli kolu bağlı olurdu. Sanki çıkmaz bir sokağa girmiş ve yolu bulamıyormuş gibi. Kocaman dünyada tek kalmak gibi. Yavaş yavaş ailenin ölmesi gibi.

Damla korkuyu iliklerine kadar hissediyordu. Çınar'ı da kaybetmek onu yıkardı. Öğrendiği ilk dakikada daha fazla ayakta duramamış ve bayılmıştı. Uyanır uyanmaz ise yola çıkıp İstanbul'a dönmüştü. Aradan 6 saat geçmişti. Sabah olmak üzereydi.

O kadar korkuyordu ki Erik'i görmeye bile gitmemişti.

Hatice hanım çökmüş durumdaydı. Oğlum diyerek ağlayıp duruyordu. Damla'yı suçluyordu. Ona göre kocası onun yüzünden ölmüştü. Şimdi de oğlunun kaçırılması onu çileden çıkarmıştı.

Eren suçluluk hissediyordu. Çınar'ı babası kaçırmıştı. Damla'ya yakın olduğunu görüp uyarıda bulunmak istediğini düşünüyordu. Damla bir haber beklemekten başka çare bulamıyordu.

Evde oturmuş telefonuna bakıyordu. Birinin onu aramasını bekliyordu. Her kimse onu elbet arayacaktı. Gerekirse canını ortaya koyardı.

Eren "Damla sakinleş, bulacağız Çınar'ı söz veriyorum." Dedi omzunu tutarak. Damla'ya sıkıca sarılmak istiyordu. Damla omzunu hareket ettirip Eren'in elini itti. Çok öfkeliydi.

"Sakın bana söz verme! Sözlerini tutmuyorsun!"

Eren kırılmıştı. O her zaman sözünü tutardı. Tek tutamadığı söz onu bırakmayacak olmasıydı. Aslında onu bırakmamıştı sadece bu oyuna ortak olduğu için sözünü tutmamış gibi görünüyordu.

Damla göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. Burnunu çekip telefona odaklanmaya devam etti. Gülsüm kapıyı açıp odaya girdi. Damla'ya çok üzülüyordu. Damla'nın önünde diz çöküp dizlerine elini koydu. "Güzel kızım, Çınar'a birşey olmayacak. Eğer sakinleşmezsen ve birşeyler yemezsen onu kurtaramazsın."

Damla gözlerini Gülsüm'e dikti. "Onu kurtaramıyorum zaten! Belki de kardeşim şuan işkence.." devam edemedi. Düşüncelerinin ağırlığı onu susturdu. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Arada bir ağlıyor, sonra susuyordu. Gülsüm uzun uzun baktı Damla'ya.

"Polise gidip ifade vermelisin." Dedi. "Bunun bir anlamı olacak mı?" Diye sordu Damla umutla. Gülsüm Başını sallayıp gülümsedi. "Onu bulmalarına yardım etmiş olursun."

Ayağa kalktı hemen. Üzerinde hâlâ dün giydiği kıyafetler vardı. Eren de yatağın üzerinden kalkıp Gülsüm'e baktı. "Eren oğlum, sen Damla'yla git. Ben bir kaç polis arkadaşımla görüşeceğim." Dedi annesi.

Damla aşağı koşar adımlarla indi. Göz yaşlarını silerek arabaya koştu. Arabayı açıp sürücü koltuğuna geçince arabayı çalıştırdı. Eren son anda yan koltuğa geçmişti. Beraber karakola gittiler. Damla çok hızlı sürüyordu arabayı. Saat sabahın yedisiydi.

Üst kata çıkıp hemen bir polise kardeşinin kaçırıldığını söyledi. "Ne kadar süre geçti kaybolmasından?" Diye sordu. Damla kaşlarını çattı. "Kaybolmadı! Kaçırıldı." Dedi sertçe. Polis "bunu kanıtlayan bir şey var mı? Kaçırıldığı anda birlikte miydiniz? Eğer bizzat görmediyseniz 24 saat geçmeden işlem başlatamam." Dedi.

"Ne diyorsunuz siz ya?! Bir çocuk kaçırıldı diyorum 24 saat geçmeden işlem yapamam diyorsunuz! Saçmalık! Sizin adaletinize.." Damla sinirle bağırırken sözünü kesen uzun boylu kumral bir kadının gelmesiydi. Üzerinde siyah kot pantolon ve kısa bir tişört vardı. Elindeki kahvesinden bir yudum aldı. Oldukça güzeldi.

"Ne oluyor burada?" Diye sordu otoriter bir sesle. Polis "Sahra komiserim, bu kız kardeşinin kaçırıldığını söylüyor ancak bunu gözüyle görmemiş." Dedi. Sahra kaşlarını kaldırdı. "Adınız ne?" Diye sordu Damla'ya. Yüzü bir yerden tanıdık geliyordu.

DamerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin