Kağan'ı hatırlıyorsunuzdur. Melek'in sınıf arkadaşı. Onun yakın bir dostu vardı, ismi Mert.
Kağan ile ilk tanıştığımızda en yakın arkadaşı olara bahsetmişti Mert'ten. Melek de aynı zamanda gördüğü en iyi insan olduğunu söylerdi Mert'in hep. Bu kadar iyiyse ben de tanımalıydım çünkü seneye Melek'in okuluna nakil yaptıracaktım. Zaten çoğu kişiyle ya Twitter'dan ya da yüzyüze tanışmıştım kendimi sevdirmiştim dolayısıyla seneye o okulda yabancılık çekmeyecektim. Mert'i de hem Twitter hem de ask.fm'den takip ediyor ve Kağan ile olan arkadaşlığına imreniyordum.
Bir gün akşam sınavlara çalışmaz pozisyonda oturuyordum. Twitter'da gezinirken Mert'in tweetlerinden birine denk geldim. Prensip olarak profiline de bakmaya başladım. Onu tanımıyordum ama iyi birine benziyordu, zaten herkes öyle diyordu. Tweetlerini okurken gerçekten kötü birşeyler döndüğü konusunda endişeye kapıldım.
Atarlı tweetler, üzgün tweetler, kızgın tweetler.. Daha sonra ask.fm'e girdim. Kağan'a Mert ile küsüp küsmediği sorusu sorulmuştu. Cevabı evet'ti. Birdenbire tanımadığım bir insan hakkında üzülüp endişelenmeye başladım. Aynı şeyi Melek veya Tuğçe benim için dese ölürdüm herhalde. Bu arada Tuğçe benim çocukluk arkadaşım. Benim için Melek kadar değerli. Her neyse.. Bu düşüncelerle saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Saat 12ye geliyordu. Yatağa girdim ve düşünmeye başladım.
Ben Eylem.. Salak gibi insanlara yardım eden biriyim. Bu sefer Mert'e de yardım edecek gerekirse Kağan'la aralarını düzeltecektim. Her ne kadar Kağan'la şuan konuşmuyor olsak da...
Mert'e Twitter'dan mesaj attım.
"Şey merhaba tweetlerini gördüm, ask fmde de yanıtlarının hepsini silmişsin sanırım kötü birşey oldu, iyi misin?"
İşte her şey böyle başladı.
Sonra kıçımı devirip yattım.
Sabah uyanınca mesaj geldiğini gördüm.
"Merhaba dün cevap veremedim kusura bakma, ve evet birşeyler oldu ama neden sordun ki" diyordu Mert.
Ve evet, onunla okula gidene kadar hunharca konuştum. Olay şuydu:
Kağan ile kavga etmiş ve küsmüşlerdi.
Hahaha ne bekliyordunuz? Entrikalar? Aldatılma? Seks? Hiçbiri tabiki... Sadece basit bir kavga. Ama Mert anladığım kadarıyla kibar ve duygusal birisiydi, bu yüzden nasıl üzüldüğünü anlayabiliyordum.1 hafta boyunca uzun uzun konuştuk ve o kadar samimileştik ki numaralarımızı aldık. İkimiz de gerçekten iyi vakit geçiriyorduk. Bu arada ben de Mert'e, Kağan'a nasıl davranması gerektiğini öğütlüyordum sanki bir psikolog gibi. Evet psikopattım ama insanlara yardım edebiliyordum, bu da beni eğlenceli ve sevilen biri kılıyordu.
Her neyse.
Kağan ve Mert en sonunda barıştılar ama Mert tam da benim dediğim gibi tavırlarla Kağan'ı affetti. Bu arada bunların Kağan'ın suçu olduğunu söylemedim sanırsam.
Aslında Kağan da duygusal biriydi. Belli bir dönemden geçiyordu sadece. Etrafında kimseyi istemiyor, herşeye huysuzlanıyordu. Benimle de bu yüzden berbat konuşmalar gerçekleştirmişti. Şimdi de Mert'e küsmüştü. Aslında olay sadece ona değil tüm arkadaşlarına küsmesiydi. Ben sadece isim olarak biliyordum onları ama Aslı, Merve ve Batuhan da bu belli dönem sendromundan nasiplerini almışlardı. Ama sonradan Kağan hepsiyle barıştı. Her ne kadar değişmeyip odunlukta kararlı olsa da bugüne kadar bir daha onlarla küsmedi.Öte yandan benim sınavlarım bitmiş, Melek'in okulunda ise sınavlar yeni başlıyordu. Hahaha özel okul ayrıcalığı! Mayıs sonundan karne gününe kadar okulumuzda Almanya ve Hollanda gezileri vardı, dolayısıyla öğretmenler de bütün sınavları tek tek, hızlı hızlı, şak şak 2 haftada giydirdiler bizlere. 1 hafta içinde de telafi sınavları yapıldı, aslında 3 gün içinde yalan söylemeyeyim. Ki ben bunların hiçbirine girmedim sadece oturduğum yerden cipsim, kolam ve telefonum ile gizli gizli Mert'e, Melek'e ve diğer mağdurlara güldüm.
Ve sınavlar bitti. Artık Mert ile konuşmalarımızı günde bilmem kaç saate çıkarmıştık. Eğleniyorduk ve Mert beni Kağan'dan sonraki en yakın arkadaşı olarak görüyordu. Ben de onu yakın arkadaş olarak görüyordum hatta onu o kadar seviyordum ki... Neyse :)
Bu arada o okuldan bir kızla daha tanışmıştım, Mert ve Melek vasıtasıyla. İsmi Dilek'ti ve iyi bir kıza benziyordu, onun da Mert ile yakın arkadaş olduğunu düşünüyordum ki yanılmışım.
Merak etmeyin aralarında bir şey yoktu. Ama çok karmaşıktı yani ne bileyim anlatırken beynimin nasıl acıyacağını hissedebiliyorum.
İtalik yazıya geçiş modu açık.
Dilek ve Mert 10. sınıfın başında tanışmışlardı, Kağan ve Mert'e olduğu gibi. Çok fazla samimi olmuşlardı. Bu iyi birşeydi tabi ama sonra Dilek, Mert ile en yakın arkadaş olmak istemişti, dırırırım, ama Mert hem Kağan ile olan "kardeşlik anlaşması"nın bozulmaması için (Aklına Barney Stinson gelenler için kısa bir saygı duruşu) hem de bir kızla en yakın arkadaş olmanın sağlıksız olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Dilek'le en yakın arkadaş olmadı, iyi arkadaş oldu, cici arkadaş oldu.
Ama Dilek olmak istemedi. Ve bir eğitim öğretim yılı boyunca Mert ile 3 kez uzun süreli küslük yaşadı. Şuan hala birbirlerine göndermeli tweetler atıyorlar. Ben de bunları garip bir heyecanla takip ediyorum.
Olay buydu. Ben bunları ne zaman öğrendim biliyor musunuz? Meleklerin okuluna gidip Mert ve diğerleriyle tanışmadan önceki sabah. Aklımda onlarca önyargı varken annem beni okula kadar götürdü. O haftasonu efsaneviydi. Buna sonra geleceğim. Önce..
Okula gittiğimde bahçenin oldukça büyük olduğu ilk izlenimimdi.
Bahçede herkes voleybol oynuyordu. Allahım cehennem burasıydı sanırım. Sonra Burçe'yi ve Melek'i gördüm ve yanlarına ilerledim. Melek'e yaklaşır yaklaşmaz ayağa kalktı (oynamak yerine oturuyordu) ve sarıldı. Sonra parmağıyla tek tek herkesle tanıştırdı. Bilmediklerimi yani.
-Bu Talha, bu Hamza, bu Bahar, bu da Burçe, dedi ve güldü. Burçe'yi zaten yakından tanıyordum. Sonra Burçe'nin yanında duran Mert'i gösterdi. El salladık birbirimize. Sonra Melek ile anırma efektli hasret gidermemize geri döndük.
Daha sonra Melek halamın yanına gitti (halam müzik öğretmeni öhöm) o sırada ben de sıkıldığım için içeri girdim. Mert de peşimden geldi. İşte ilk kez tam olarak orda gördük birbirimizi (çok romantik .s) Sonra koridorun kenarında duran satranç köşesine gittik beraber. Bir masaya oturduk. Taşları gelişigüzel dizerek sohbet etmeye başladık. Ne anlattığımı tam olarak hatırlamıyorum ama öyle hararetli konuşuyordum ki taşlarımla oynadığını farkettm. Sözümü yarıda kesip ona baktım:
-Ne yapıyorsun?
-Senin taşlarınla kendimi yeniyorum, dedi ve sırıttı.
-Peki şey-
-Merak etme seni dinliyorum, dedi ve gözlerime baktı. Oldum olası insanların gözümün içine direkt bakmasından nefret etmişimdir çünkü işlediğim günahları, yaptığım kötülükleri biliyorlarmış gibi bir ifade oluşur yüzlerinde. Hani şu ben seni tanıyorum nasıl birisin biliyorum sen konuş daha tatlım bakışı.
Gözlerimi kaçırdım. O sırada Melek ile halam yanıma geldi, okulu gezdim , öğretmenlerle tanıştım vesaire...
Tüm bunlar bittiğinde sınıfa döndük ve diğerleriyle tanıştım. Mert beni Yabancı Dil bölümündekilerle tanıştırdı, seneye sınıf arkadaşı olacağım kişilerdi belki de...
Sonra beraber Tabu oynadık, kantine gittik. Aslında çok eğlencelilerdi. Güzel bir gün geçirmiştim.
Fazla uzatmadan haftasonuna geçmek istiyorum ama haftasonu tamamen benle ve Melek'in doğum günü partisiyle ilgili.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Adventure of Finding My Own Ted Mosby
RastgeleGerçek bir hikaye olmasının yanı sıra Ted Mosby veya diğer How I Met Your Mother karakterleriyle alakası yoktur. İsimler değiştirilmiştir, umarım tanıdık değilsindir..