Soğuktu, nerden başlamam gerektiğini bilmediğim bir zaman dilimindeydim. Yine kendimi sorguluyordum. Uyuyor muydum, uyanmış mıydım? İnsan beyninin sınır tanımayan bölgeleri böyle gecelerde beni fazlasıyla zorluyordu. Sabah kahvaltısı yapmamış olmak gibi somut bir örnekle tartabiliyordum gerçekliğimi. Sırtüstü uzandığım yatağımda gözlerimi karanlığa açmıştım. Yine, yeniden. Bu duruma o kadar alışmıştım ki, küçükken ya da hiç yoktan ergenlikte hormonal dengeden kaynaklı insan vücudu uyumaya daha meyilliydi. Belki de yetişkinlikte kendini iyice belli eden biyolojik saat zımbırtısındandı uykusuz oluşumuz. Hep aynı saatte uyanmamız.
Bilemiyordum.
Başucumda duran kırmızı ışıklı saate bakmadan biliyordum ama kaçı gösterdiğini. Gece üçü dört geçiyordu.
Alışkın olduğum duvarlara bir kez daha bakıp vücudumu çok sevdiğim yatağımdan ayırdım. Tabanlarım parkeye küçük dokunuşlar bırakırken soğuk ocak ayı kendini daha da belli ediyordu. Vücudum arsızca titredi, ağırlığımı alan ayaklarım yatağımın karşısında olan pencereye gitti.
Ne kadar ıssız bir gece diye geçirdim içimden, birkaç yıldız ayın ihtişamlı ışığından kendini gösterebiliyordu ancak. Hükmetme zaferi bu gece aya aitti. Onun dışında lacivert berrak bir çarşaf gerilmişti gök katmanına. Camı usulca açtım, üşüyordum ama yine de soğuğu hissetmek istiyordum. Hani bazen sadece o anı hissetmek isterdiniz ya işte o yüzdendi benim de pencereye uzanmam. Soğuk hava rüzgarın çığlıklarıyla içeri doldu ben de bunu istiyordum ya zaten ama yine de yüzüme vuran soğuk beni ürkütmüştü, buna göz yumarak caddeye çevirdim bakışlarımı. Yolun her iki tarafında yapraklarıyla fısıldayan ağaçlar vardı, çok sık değillerdi, sanki rüzgar onları birbirine kenetlemiş dik durmaları için onlara yardım ediyordu. Derin bir nefes aldım, hava ciğerlerimi yaktı. Saç diplerimin bile üşüdüğünü anladığımda bu ana veda etme zamanımın geldiğini düşündüm. Biraz geri çekilerek pencereyi kapattım, perdeler son bir salınmayla yere değen uçlarını göğe savurdu ve tekrar ait olduğu yere indi.
Birkaç saniyeydi gözün yanıldığı zamanlar, beynime giden dalgalar birkaç milisaniye içinde hareketlenmişti. Onu gördüm sanmıştım. Bir gölgeden, o diye bahsetmek tuhaftı.
Her gördüğümde bu iğrenç mide bulantısı beni yakıyordu, korkudan bir iki adımı odama çevirdim. Gözlerimin açıldığı son saniyede o yoktu. Yutkunma dürtümü engelleyemedim, korkak yüzüm odamda gölgeler aradı ama, işte yoktu.
İnsan görmediği, hissetmediği şeyden korkabilir miydi? Korkuyordu.
Korku insanın içine bir zift gibi işliyordu, üstelik bunu sinsice yapıyor beynin özel katmanlarına düşüncelerle yerleşiyordu. O ıssız odadaki her bir parça, zehirli sıvısını düşüncelere damlatıyordu. Öyle bir şeydi ki tek bir damlası bile kirlenmeye, korkuyla kirlenmeye yetiyordu. Yeniliyordum. Çocukluğumun bir evresi sessizce bu illeti yenmeye çalışmakla geçmişti ne var ki bazen dışarıdan yardım almadan bazı şeyler çözülmüyordu. Sürekli düğüm atılan gerçeklerim bir süre sonra dipsiz kuyuya bırakılmış bir ipe dönüşmüştü.
Bazen gerçekliği karıştırdığımı düşünürdüm. Kuyunun sonu yoktu ve ip nereye kadar uzanıyor belli değildi.
Yalnızlaşmıştım. Yalnızlık, korkunun en sevdiği şeydi ve bu ikilinin vaz geçemediği bir şey vardı ki o da insanı bu sarmal döngünün içinde tutuyordu.
Sessizlik.
Kaç yıl, ay konuşamadım bilmiyordum. Hatırlamak güçtü; ama benim konuşmam ve o beynimdeki korkuyu atabilmem için annem çok uğraşmıştı. Sanırım en sonunda spontone bir gelişim göstermemi beklemiş beni daha fazla yormak istememişti. Hayatımdaki sayısız psikolog ile olan arkadaşlığımı bu şekilde bitirmiştim. Her psikoloğun açıklaması beynimde basit bir yer edinmişti, travmaya bağlı böyle sonuçlar görülebiliyordu, çoğu bir türlü hatırlayamadığım, onlara göre bilinçaltımın derinliklerinde kalmış çocukluğumda cevap aradılar. Soruları maalesef ki hep yanıtsız kaldı, ne rüyalarımdan kurtuldum ne de bu zihin yapısından. Hayatta her şeyin bir neden sonuç ilişkisine dayandığına inanan biriydim, bunları yaşamamın nedenini ise hatırlamıyordum. Yani o hiç gitmemişti, hep rüyalarımdaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orada mısın // areyouthere?
Ficção AdolescenteCevapsız kalan sorular, aydınlatılmayı bekleyen bir gelecek... Mantığını arkanda bırak ve hislerine güven.