normal

14 1 0
                                    

Bu öyle bilindik sabahlardan olmayacaktı uykusuz geçen bir gece ya da kafamı kurcalayan rüyalar yoktu bugün de. Fazla normaldi, bu kadar normalliğe alışkın değildim ki ben, garipsemem makul bir davranıştı. Uyandım, boynumu sağa sola çevirip açılması için o küçük klik sesini bekledim. Yatağımdan kalkıp ayaklarımı sürüyerek banyoya doğru gittim. Baş ağrısı beni öldürüyordu birkaç gündür bu durumdan muzdariptim fazla şikayetçi değildim yine de. Sıcak suyu açıp ısınmasını beklemeden suyun altına girdim, duşta biraz oyalandıktan sonra üstümü giyinip mutfağa geçtim. Kahve makinesinin düğmesine basıp fayansa yaslandım. Son birkaç gün beni gerçekten yormuştu. Eşyalar, tozlar , düzensizlik ve tüm bunların içinde ben... Kahvemi bir fincana koyup yudumlamaya başladım.

Mutfakla salonu bir bar masası ayırıyordu bu yüzden kolaylıkla salonu görebiliyordum. Eve şöyle bir baktım tek başıma da olsa bu işin üstesinden iyi gelmiştim her yer fazlasıyla temizdi. Kendimle gurur duymuştum.

Evdeki ilk günümü hatırladım; içeri girmeye cesaret edememiştim, bahçeye attığım o ilk adımla aslında kurguladıklarımın yalan olmamasını diliyordum. Evin kapısına kadar küçük bir patika vardı, etrafıysa oldukça kuraktı, orda olması gereken çiçekler birden yok olmuş gibiydi. Kapıya vardığımda annemin bana verdiği ve uçaktan indiğimden beri elimde tuttuğum anahtarı deliğine soktum çevirdikçe sanki yılları geri sarıyormuşum da eve, salona adımladığımda sıcacık ev ortamı beni karşılayacak gibi hissetmiştim. Halbuki burnuma ilk dolan şey eski eşya kokusuydu.

Elimde kahvemle salona geçip yeşil koltuklardan birine oturdum.

O gün salona girdiğimde beni bu koltuklardan ziyade üstü beyaz tozlu ve kirlenmiş olan örtüler karşılamıştı, altından bu tür güzelliklerin çıkacağını bilemezdim. Eski eşyalara garip bir sevgim vardı, onları şekilleri tarzları ya da kokularında dolayı sevmiyordum, içinde yaşanmışlığı olduğu için seviyordum. Biraz da bu yüzden eşyaların yerini hiç değiştirmemiştim; üçlü yeşil koltuk ve yanında tekli tahta kollu kiremit rengi bir koltuk daha vardı, koyu kahve tonlarındaki sehpa üçlü koltuğun önündeydi daha da ileride ise çalışacağını hiç düşünmediğim eski bir televizyon duruyordu. Televizyonun altı üstü sağı solu her tarafı kitaplarla doluydu. Beni cezbeden bir diğer şey de buydu elbette. Bu güzellikleri hatırlamamak ayrıca üzüyordu insanı. Bu koltuktan biraz kafamı kaldırınca mutfağın kahverengi dolaplarını görebiliyordum. Ev kutu gibiydi.

Bu evde on yıl geçirmiştim; ama geriye dönüp baktığımda bembeyaz bir sayfa görür gibiydim. Hatırlamamak canımı sıkıyordu, belki yukarı odalara çıktığım zaman bir şeyler beynimdeki o küçük yeri aydınlatır sanmıştım ama sonuç yine hüsran olmuştu. Daha çok zamanım var diye düşündüm. Yavaştan alacaktım.

Bitmiş olan kahve bardağıma bakıp salondan mutfağa geçtim suyun altına bardağı koyup buzdolabına yöneldim bu eski yoldaş çalıştığı için çok şanslıydım. Keşke içinde işe yarar bir şeyler de olsaydı diye demeden edemedim. Galiba eksik listesi yapıp markete falan gitmeliydim hem etrafı da keşfetmiş olurdum, bu zihnim için güzel bir pratik olurdu.

Merdivenlerden yukarı çıktım koridorun sonundaki büyük tik taklı saat öğlen oldu diyordu sağındaki kapıdan içeri girip dolabıma yöneldim, spor bir şeyler seçip saçlarımı topladım montumu giyip küçük bir sırt çantasıyla dışarı çıktım. Evin öndeki küçük bahçesini görünce kendimi kötü hissetmiştim, çok kuraktı belki de ilkbahar için bir şeyler dikebilirim diye düşündüm, bunu aklımda tutacaktım.

Kasaba çok büyük değildi, orta gelirli ailelerin yaşadığı belki de en iyi kazancı kasabanın az dışındaki üniversitenin öğrencilerinden kazanan sakin bir yerdi. Birkaç evi geçtikten sonra karşılıklı dükkanların olduğu bir caddeye girdim, hava soğuk olduğu için caddede pek insan yoktu ama dükkanların içindeki insanları görebiliyordum. İleride bir market görüp içeri girdim, sıcak yüzümü yalayıp saç diplerime kadar ulaştı. Burası bir kasabaya göre oldukça yeni ve büyük bir yerdi, sevinmiştim. Eve döneceğim zaman, aldığım onca şeyi nasıl taşıyacağımı düşünmediğimi fark ettim bunu kasiyer kız da anlamış olmalı ki marketin sağında bisiklet kiralayabileceğim bir yer olduğundan bahsetti, bisikletin arkasında büyük bir sepeti vardı, aldıklarımı oraya koyup bisiklet sürmeyi az bir tekrarla hatırlayıp eve kadar pedal çevirdim. Bunu sevmiştim, küçüklüğümden beri bisiklet sürmemiştim. Diğer yerde sürebileceğim bir yer bile yoktu, şehir hayatı berbattı.

Orada mısın // areyouthere?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin