Bölüm | 14

10K 609 324
                                    

AŞM| Bölüm: 14

Bazen yeniden başlamak istersin. Sil baştan başlamak istersin hayata. Denersin de ancak kendini bulduğun nokta hep aynı yer olur. Bundan sebep ben hayatı sil baştan yaşamayı değil, kaldığım yerden devam etmeyi istedim ben.

Anna Meryem Aksel

Gözlerimi kapattım, arkama yaslandım ve güneşin tatlı ısısını yüzümde hissetmeye çalıştım. Derin derin nefes alıp verirken ruhumu dinlendirmeye çalışıyordum bîçare. Başarıyor muydum, belki... Esasen iyi hissediyordum. Sabah güne güzel başlamış, uykumu almış bir şekilde dinç uyanmıştım. Güzel bir duş almış, üzerime çeki düzen vermiş, aynanın karşısında hatırı sayılır bir vakit geçirmiştim.

Bugün önceki günlerin aksine daha iyi hissettiğimde ekstra özenmiştim. Nitekim son birkaç gündür kendimi pek iyi hissetmiyordum. Buna sebep Seyyid Han'ın dengesiz tavırları, evdeki nişan telâşı, sürekli bir kaos ve tartışmanın olduğu bir ortamda bulunmamdı. Neyse ki yarın akşam nişan yapılacaktı da bu curcuna sona erecekti. Lakin modumun düşmesine ve canımın sıkılmasına sebep olan şey bunların hiçbiri değildi, Mehmet Selim'in şu anda Cihanşah malikânesinde olmasıydı. Evet doğru duydunuz, Mehmet Selim olacak hayvan şu anda bu evin sınırları içindeydi ve ben onunla aynı havayı soluyordum.

Orospu çocuğu!

Kahvaltı için aşağıya ineceğim esnada Defne ile karşılamıştım. Üzerinde iki fincan kahve olan tepsiyi çalışma odasına taşıyordu. Kime diye sorduğumda aldığım yanıtsa dakikalar geçmeden odama kapanmama sebep olmuştu. Seyyid Han Cihanşah, Mehmet Selim Ezerhan ile çalışma odasındaydı.

Odama sığamayacağım anladığımda terasa çıktım. Yaklaşık iki saate yakındır üçüncü katın terasında oturuyordum. Karnım açtı, lâkin aldığım haberden sonra ağzıma kadar tıkanmıştım. Zira tüm yaşam enerjimi sömüren bir vampirdi Mehmet Selim.

Terasta gözlerimi dikmiş, bahçede satranç keyfi yapan iki adamı izlerken içim öfkeyle doluyordu. Hayatımı altüst eden ahmak ve onu evinde ağırlamaktan büyük keyif alan diğer ahmak sinirlerime dokunuyordu. Terasın görünür alanına geçip, Allah ikinizin de belasını versin orospu çocukları, diye bağırmamak için zor tutuyordum kendimi.

Orada öylece oturmuş satranç oynarken fazlasıyla tasasız görünüyordu. Dış görünümünde en ufak bir değişiklik yoktu. Gür kumral saçlarını her zamanki gibi özenle taramış, jilet gibi olan ütülü siyah renk takım elbisesi giymişti. Ceketini çıkarmış olsa da yeleği üzerindeydi. Siyah ona yakışıyordu, hatta en çok siyah rengi yakıştırırdım ben ona. Hamle yapmak için her eğildiğinde beyaz gömleğinin kolları kaslarını sarıp sarmalıyordu. Hamlede bulunmadan önce ela harelerini kısıp izliyordu bir müddet. Bazı zamanlar Seyyid Han'ın söylediklerine kafasını arkaya atarak kahkaha atıyordu. O her güldüğünde benim canım yanıyor, etimden et kopuyordu sanki.

Oysaki ben en çok onun kahkahalarını severdim!

Öfke sinsi bir yılan misali kanıma dolduğunda önünü ardını düşünmeden gözlerimi kapattım ve yanacağımı bile bile şarkı söylemeye başladım. Hem kim bilir belki de yakacaktım.

"Şarkı mı söyleyeceksin," diye sorduğunda ezici bakışlarıyla bana bakıyordu. Lâkin ben ela gözlerinin yörüngesine öyle bir girmiştim ki üstten bakışları ırgalamıyordu bile beni.

"Evet," dedim gözlerimi ondan alamazken. İstesem dâhi çekemiyordum bakışlarımı. Büyülemişti sanki beni. "Söyleyemez miyim?" diye sordum merakla. Burada onun masasında oturuyordum, belki de buna müsaade etmeyecekti. Ancak az önce hayran hayran dinlediği kadından daha güzel şarkı söylediğimi de ona ispatlamak istiyordum. Bir kere ben daha güzel şarkı söylerim.

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin