11. ŞEYTAN TUZAĞI

88 6 5
                                    

#Chris Grey- The Shadows


Doğduğum anı hatırlamak isterdim. Bu dünyaya gözlerimi nasıl açtığımı bilmek, daha yeni ana rahminden koparılmış bedenimle annemin kollarına verilirken bana nasıl baktığını görmek... Acaba yüzünde nasıl bir ifade vardı? Gülümsediğini tahmin edebiliyordum, annem bana bakarken hep gülümserdi ama bir şekilde, o gün nedense o gülümsemenin buruk olduğunu hissediyordum.

Çünkü bir gün onsuz kalacağımı, bir gün kimsesiz kalacağımı biliyordu. En iyi o biliyordu nasıl bir hayata doğduğumu. Savaşımın ta ben doğarken başladığını.

Bu gerçek belki de beni daha hassas biri yapmalıydı. Daha ilgiye aç, daha bir sevmeye, sevilmeye hevesli... Ama bende işler hep farklı ilerledi. Çocukken öyle çok konuşurdum ki, anlatmaya meraklı olduğum bir hikâyem her zaman vardı. Çok hızlı tepki verirdim, duygularımı asla içimde tutamazdım. Anneme taparcasına bağlıydım, teyzemi çok seviyordum, okulda herkesin arkadaşıydım. Dünyanın en meraklı küçük kızıydım; gülümsemek nefes almak kadar kolaydı benim için.

Sonra bir gün, bir sabah annem saklambaç oynamak istedi. Sonsuza dek süreceğinden haberim yoktu. Beni gardırobun içine saklayıp kilitlerken hissetmiştim, kötü bir şeyler oluyordu ama annem, teyzemin beni gelip bulacağını söylediğinde ona inanmaktan başka çarem yoktu.

Gardırobun iki kapağının arkasındaki küçük, ufacık bir boşluktan izledim her şeyi. Birileri kapımızı sertçe yumrukladı, annemin adını haykırdı. Annem dönüp son kez arkasına, gardıroba doğru baktığında onunla ufacık bir boşluktan son kez göze göze gelmiştim. Kapıyı açtı, karşısındaki takım elbiseli adam sürüsüne direnmedi. O gün annemi alıp götürdüler ve teyzem bir gün sonra, beni o gardırobun içinden bulup çıkardığında bir kez bile ağlamamıştım.

Çünkü geri geleceğini sanıyordum. Annem gelene kadar, ona anlatacak şeyler biriktirmek için sustum.

Teyzemin evindeki pencerenin kenarına kurulup annemi beklemeye başladığımda sekiz yaşındaydım. Bu bekleyişin yıllar süreceğini ve annemi beklerken konuşmayı unutacağımı bilmiyordum. Özlem hiç dinmiyordu ama devam ediyordum. Artık anneme anlatmak için sustuğum şeyleri bile unutmaya başlamıştım fakat her gece, o pencere kenarına kurulup annemi beklemekten bir an bile vazgeçmiyordum.

Ve bir gün teyzem bu manzarayı görmeye daha fazla katlanamamış olacak ki, yıllarca gözlerinde sakladığı ve görmediğimi sandığı o acıyı suratıma haykırdı.

Sarhoştu, ne dediğinin bile farkında değildi ama "Öldü!" dedi gözlerimin içine, saf bir acıyla bakarak. "Senin annen çoktan öldü! Senin yüzünden öldü!"

O an teyzemden nefret etmiştim ve bir yanım hep nefret edecekti. Hayır, beni suçladığı ya da hayat boyu sürecek bir vicdan azabını bana miras bıraktığı için değil. Benden umudu aldığı için. O pencere kenarını aldığı için. Hissetmeyen, konuşmayan birine dönüşmeme izin verdiği için.

Çünkü zamanla annemin öldüğü gerçeğinin acısı da dindi. Yerini uçsuz bucaksız bir boşluk aldı.

Devam ettim. Yine devam ettim ama bu sefer ne kelimeler vardı insanlara sarf ettiğim ne de içimde bir duygu kırıntısı. Daha fazlası olamaz diyordum ama beni kendimden bile uzaklaştıracak, bana kim olduğumu unutturacak daha fazlası, her zaman vardı.

Beni bu şehre sürgün eden, bir gölgeye dönüştüren son nokta, bir yaz gecesinde yaşandı.

Teyzemi biriyle telefonda konuşurken duyduğumda ilk başta söylediklerine bir anlam yüklemek güçtü. Çünkü her şeye rağmen o annemden sonra kalan tek kişiydi; beni on sekiz yaşına kadar büyüten bir şekilde oydu, bu yüzden ihaneti ona ilk başta konduramadım. Kondurmak istemedim, elimde kalan tek şeye sırtımı dönmek istemedim.

YANGIN, KİTAP FORMATIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin