Selam,
Yeni bir hikaye...
Bu hikâye aylardır taslakta bekliyordu. Nihayet özgürlüğüne kavuştu.
Umarım beğenilir. Ben kafamın içindekileri beğendim çünkü.
Keyifli okumalar...
**
Saray kadını Yunhwa, önünde ve arkasında ilerleyen ikişer hizmetçi ile sarayın ana kanadındaki kabul salonuna doğru yürürken, titremelerini saklamak için ellerini hanbokunun kuşağının altında birleştirmişti. Neden çağırıldığını az çok bildiği odaya yaklaştığı her adımında kalbi göğüs kafesinde ürkekçe atıyor ve durumu nasıl kurtarabileceğine dair çözümler üretmeye çalışıyordu. Attığı her yanlış adım hem onun, hem çocuklarının sonu olabilirdi.
"Çocuklarım..." diye düşündü içi titreyerek. Sevgili eşinden kalan yadigarları... Gözlerini üzerlerinden ayırmadığı, sırları ortalığa dökülmesin diye çabalayıp durduğu on sekiz yıl... Şimdi ise her şey kralın iki dudağının arasındaydı.
Veliaht prensin eşiydi Yunhwa. Bir zamanlar tabi. Çok eskide kalan güzel günlerde. Eşi prens Joo Hyuk bir av partisi sırasında nereden geldiği belli olmayan bir okla hayata veda etmeden öncesiydi.
İyi avcıydı Joo Hyuk, ve iyi savaşçıydı. Kulakları en ufak çıtırtıyı işitir, tehlike anında güçlü refleksleriyle kendisini kurtarmayı bilirdi. Yunhwa eşini sarayın avlusunda kanlar içinde tahta bir sedyenin üzerinde yatarken gördüğünde attığı çığlıklar ve akıttığı göz yaşları o an için mantığını gölgelese de, cenaze bitip odasının yalnızlığına çekildiğinde ve başını eşinin kokusu sinen yastığına dayadığında aklına ilk gelen bu olmuştu. Eşi düşmana asla sırtını dönmezdi. Öyleyse onu vuran eller dost eliydi. Park Joo Hyuk gibi halk tarafından sevilen bir prensi kim öldürmek isterdi? Kimin çıkarı olurdu böyle bir cinayetten? Onun kral olmasını istemeyen kimdi?
Beynine balyoz gibi vuran bu düşünceye ilk tepkisi ellerini karnında büyümekte olan yavrusuna sarmalamak olmuştu.
Ve şimdi, tıpkı o gün olduğu gibi, sanki yavrusu hâlâ karnındaymışçasına elleri hanbokunun üzerinden sarmalıyordu kendisini. Korumak istediği yavrusunun orada, karnının içinde olmadığını, küçük saraydaki odasında kitap okuduğunu bile bile...
**
Kral Park Kang-de büyük kabul salonunun zeminine göre beş altı basamak yükseğe kurulmuş oymalı masif ahşap tahtında tabiri caizse yayılmış otururken bir yandan da kendisinde aşağıda kalan kadını kısık gözleriyle süzüyordu. Saray kadını Yunhwa... Bu kadını böyle korkmuş, endişeli ve ayaklarının altında görmekten sinsi bir zevk alıyordu. Başı öne eğilmiş, ellerini kuşağının altında birleştirmiş itaatkâr hâli yetmiyordu Kang-de'ye. Daha da eğilsin istiyordu, yalvarsın, ağlasın. Böylece üstün hissedebilirdi kendini. Kral olduğunu, ondan üstün olduğunu, istese bir emriyle onun da o sidikli kızlarının da canını alabileceğini yüzüne defalarca çarpmak istiyordu. On sekiz yıl önce ölen fakat hayali hâlâ sarayın koridorlarında, askerlerin arasında, halkın yüreğinde dolaşan o lanet olası abisinin izlerini silmek yok etmek istiyordu. Yapamıyordu. Yapamayınca hırsını bu kaya gibi sabırlı kadını ezerek çıkarıyordu.
"Düşmanla bir antlaşma imzalandı, duymuşsundur." Sesi yayvan ve gamsız çıkıyordu kralın. "Antlaşmayı bir evlilik bağıyla tamamlayacağız." Kadının kenetlenmiş ellerini daha da sıktığını görünce çarpık bir gülümseme yerleşti dudaklarına. "Senin kızlardan birini Baekje kralının oğluyla evlendirmeye karar verdim. Mutlu ol kadın. Kızın Baekje veliaht prensinin karısı olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRETS (YoonMin)
FanfictionBir evlilik yıllardır süren savaşı bitiriyorsa her iki ülkenin halkı tarafından kutsanır. Günlerce sürecek eğlenceler düzenlenir, krallar kadeh tokuşturur, kraliçeler zerafet ve zenginlik yarışına girer. Ya evlenecek olan çift? Onlar bu durumdan mem...