Önce kulakları uyandı, cıvıl cıvıl kuş sesleriydi uyandıran. Sonra burnu , geceden aralık bıraktığı pencereden dolan mis gibi çam ve deniz kokusuyla. Usulca araladı göz kapaklarını. Perdelerin arasından süzülen güneş ışınları taze bahar sabahının müjdecisiydi.
Kollarını örtünün altından çıkararak gerindi Jimin yüzünde mutlu bir tebessümle. Sonra üzerindeki örtüyü kenara atarak ayaklandı ve pencereye doğru yürüdü. Korudaki ağaçlar sabahın ışıkları ile yıkanmışçasına parlıyordu. Korunun ötesinde ufuk çizgisi maviydi ve Jimin denizin iyot kokusunun oradan esen hafif rüzgarla saraya kadar taşındığını fark etti.
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen sarayın bahçesinden sesler geliyordu. Başını pencereden uzatıp bahçe tarafına bakmaya çalıştı. Ağaçlar manzarasını kapatsa da görebildiği kadarıyla bahçıvan ve birkaç hizmetçi kız kollarına taktıkları sepetlerle sarayın odalarına konulmak üzere gül taşıyorlardı. Galiba sarayda bir çiçek serası vardı.
Şilla sarayında da vardı çiçek serası. Çok şaşaalı olmasa da güzel sayılırdı. Bazı sabahlar güneşin doğuşu ile uyanıp soluğu orada alırdı, yeni yetme olduğu günlerde. Jimin en çok beyaz gardenyaları severdi. Özlemişti o yumuşak kokuları. Acaba burada da gidip gezebilir miydi? Şimdi çıksa saraydan, bulabilir miydi serayı? İçinde karşı konulmaz bir istek duydu nedense. Belki Ji-heon onu götürürdü.
Pencereden geriye çekildi. Serçe parmağının tırnağını kemirerek dolabına doğru yürüdü. Uçuk pembe sade bir hanbok aldı ve yatağının üzerine bıraktı. Gecelik elbisesini çıkarıp iç gömleğinin üzerine hanbokun parçalarını sırayla geçirerek en son kuşağını bağladı. Yıllardır kendi kendine giyindiği için eli iyice alışmıştı. Saçlarını fırça ile düzeltip ördü, ensesinde hoş bir topuz haline getirdi. Toka takmadı. Seraya gidebilirse oradan alacağı birkaç çiçeği takmayı planlıyordu.
Kapıya doğru yürüdü. Açmadan önce odaya göz gezdirdi. O odasında yokken hizmetçiler büyük ihtimalle temizliğe gelirlerdi ve sırrını ortaya çıkarabilecek bir delili açıkta bırakmadığına emin olmalıydı.
Odasından çıkıp kapıyı kapattığı anda Jungkook ile burun buruna geldi.
"Erkencisin."
Gülümsedi Jimin. "Her zamanki gibi..." Jungkook'un morarmış göz altlarını fark edince gülüşü yüzünde soldu. "İyi görünmüyorsun."
Jungkook'un dudakları sıkıntı ile kıvrıldı. "Uyuyamadım." Arkadaşının kaşlarını sorar gibi kaldırmasıyla devam etti. "Hepsi horluyordu. Hem de hepsi. Seungmin salağı ile Hoseok hyung adeta kükrediler gece boyunca. Jisung desen sanki birisi gırtlaklıyormuş gibi sesler çıkardı. Başımı yastığın altına sakladım ama yine de sesleri duymamı engelleyemedim. Bu adamlar birbirlerinin gürültüsüyle nasıl uyuyabiliyorlar anlamıyorum. Tanrım iyi ki asker değilim. Hep onların arasında yaşamak zorunda kalsaydım ölürdüm." Omuzları düştü. "Düğün bitip onlar gidene kadar ölürüm belki."
Jimin arkadaşının yüzünde oluşan ifadeye gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Gülseydi Jungkook en iyi ihtimalle küserdi. Yüzünü ciddi tutmaya çalışırken siyah saçları şefkatle okşadı.
"Hizmetçiler temizledikten sonra odama girip uyuyabilirsin. Ben prenses Ji-heon ile biraz sarayı dolaşacağım."
"Koruman olarak benim de gelmem gerekmez mi?"
"Sen dinlen, soran olursa bir şeyler uydururum."
Jungkook tereddütle baktı Jimin'in gözlerine. Jimin kocaman gülümsedi.
"Korumama her zaman çok ihtiyacım olacak ama bu gün biraz izin kullanabilir. "
"Tamam o zaman." Görevini layıkıyla yapmak istese de çok yorgundu ve yere yığılmak üzere hissediyordu. "Oda temizlenene kadar biraz sağda solda oyalanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRETS (YoonMin)
FanfictionBir evlilik yıllardır süren savaşı bitiriyorsa her iki ülkenin halkı tarafından kutsanır. Günlerce sürecek eğlenceler düzenlenir, krallar kadeh tokuşturur, kraliçeler zerafet ve zenginlik yarışına girer. Ya evlenecek olan çift? Onlar bu durumdan mem...