Selam
16 Aralık'tan beri fena hastayım.
Geçmek bilmeyen bir öksürük mahvetti beni. Bölümün birazını okulda bir kısmını evde yatak döşek yatarken ya da acilde sıra beklerken birkaç cümle ekleye ekleye yazdım. Bu yüzden bu kadar uzun sürdü.
Daha da uzatmadan yayınlıyorum. Kısa ama hiç yoktan iyidir.
Keyifli okumalar...**
**
**Böyle hayal etmemişti.
Aslında başka türlüsünü de düşünmemişti hiç, içinde bulunduğu durumun ne derece çetrefilli olduğunu bildiğinden... O sadece güvende kalmaya odaklanmış, kalbine annesi, ikizi Jisoo, dadısı Yena ve sırdaşı Jungkook'dan başkasını almamıştı.
Evlenmek, düşüncelerinin tamamen dışındaki bir konuydu.
Taburesinde huzursuzca kımıldanıp, annesinin aynadan görülen yansımasına baktı Jimin. Gözlerine, geceleri döktüğü gözyaşlarının etkisiyle kan oturan kadın, elindeki tarağı usul usul çocuğunun uzun parlak saçlarında gezdiriyordu ama sanki orada değil gibiydi. Bakışları aynanın ötesini görür gibi sâbitlenmişti bir noktaya.
"Anne..."
Annesi, daldığı yerden çektiği bakışlarını oğlunun üzerine çevirdi. Yüzünde beliren ifade sevgi ve bir o kadar da keder doluydu.
"Söyle yavrum..."
Jimin'in aslında sormak istediği çok şey vardı içini kemirip duran. Evlilik öncesi her gencin merak ettiği heyecan verici sorular değildi bunlar. Olması beklenen cinsel kimliğe sahip olmaması ve bu sebeple Baekje'ye gittiğinde baş etmesi gereken sorunlardı asıl korktuğu. Evliliği kabul etmese savaş tekrar başlayacaktı ki kabul etmeme gibi bir tercih hakkı sunulmamıştı zaten ona. "Bir prensle evlenemem çünkü kadın değilim." demesi halinde ise hem kendisinin hem de annesinin on sekiz yıl kadar gecikmiş bir ecelle karşılaşmaları muhtemeldi.
Tek umudu, Baekje prensinin de bu evliliğe istemeden onay vermiş olmasıydı.
Annesinin elinden geleni yaptığını ancak kralın fikrini değiştiremediğini bildiğinden aklına sızan soruların hepsini yuttu ve yapabildiği kadar sıcak bir gülümsemeyle kadının elini tutup küçük bir öpücük kondurdu.
"Bu gece seninle uyuyabilir miyim?"
Oğlunun isteğini duyan Yunhwa, titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. Oğlu ile son gecesini elbette onun kokusunu soluyarak geçirecekti.
"Dadın geceliğini benim odama götürdü bile." Kendini zorlayarak neşelenmeye çalıştı. "Ne yapalım biliyor musun? Hani seninle küçükken oynadığımız oyun vardı. Yorganın altına girip düşmandan saklandığımız büyülü bir sığınakta olduğumuzu hayal ederdik. Bu gece son kez oynamaya ne dersin? Eski günleri anmış oluruz hem."
Keşke eski günlere dönebilseydi Jimin. Çocuk olduğu, henüz erkek olduğunun ama kız gibi giyindiğinin ve bu işte bir terslik olduğunun farkında olmadığı zamanlara.
Doğduğundan beri sadece annesi giydirmişti onu. Jisoo'nun kıyafetlerini hizmetçiler giydirirken, annesi Jimin'in vücudunda doğum lekesi olduğu için utandığını, bu yüzden annesinden başkasının önünde soyunmak istemediğini söylemişti çalışanlara. Jimin çocuk aklıyla aynanın karşısına geçip doğum lekesini aramış ama bulamamıştı. Yine de annesinin bir bildiği vardır deyip susmuştu.
Dokuz yaşlarındayken oyuna çağırmak için paldır küldür Jisoo'nun odasına daldığı bir sabah, hizmetçisi tarafından banyo yaptırılan kardeşini gördüğünde bakışları karşısındaki bedenin orta kısmındaki eksikliği fark etmiş, şaşkınlıkla soluğu annesinin yanında almıştı. Gördüklerini bağıra çağıra anlatmaya kalkınca, Yunhwa eliyle ağzını kapattığı çocuğu aceleyle odasına götürerek ona her şeyi söylemek zorunda kalmıştı. Yıllardır sırtında taşıdığı yükünü dokuz yaşındaki Jimin'le bölüşmüştü o gün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRETS (YoonMin)
FanfictionBir evlilik yıllardır süren savaşı bitiriyorsa her iki ülkenin halkı tarafından kutsanır. Günlerce sürecek eğlenceler düzenlenir, krallar kadeh tokuşturur, kraliçeler zerafet ve zenginlik yarışına girer. Ya evlenecek olan çift? Onlar bu durumdan mem...