05

61 15 0
                                    

**
🌞
**
🌈
**

Sarayın büyük avluya açılan kapısının önünde iki sıra halinde dizilmiş muhafızlar, ikişer kısrağın çektiği arabalara eşlik etmek üzere beklemekteydiler. Yerler sabaha karşı yağan yağmurun getirisiyle nemli olsa da çamurlu sayılmazdı. Beklemekten sıkılan atlar tiz sesler çıkararak oldukları yerde eşiniyor, arabacılar ise birbirleriyle dedikodu yaparken serin bahar sabahına buluttan nefesler bırakıyorlardı.

Teşrifat salonu oldukça kalabalıktı. İleride politik ikballerine bir katkısı olabileceği düşüncesiyle Baekje heyetine kendilerini göstermeye gelen yüksek dereceli saray adamları gözlerini dört açmış ortamda olup biten hiçbir hareketliliği kaçırmamaya çalışıyorlardı.

Kral Park Kang-de, heyet başkanı Baekje Prensi Kim Namjoon ile hararetli bir sohbete dalmıştı. Gözleri gömü bulmuş bir define avcısı gibi pırıl pırıl yanarken, karşısındaki uzun boylu adamın kolunu güya dostça koyduğu eli ile sıvazlıyordu.

Esmer prens kralın boktan muhabbetini dinlerken, ejderjaya benzeyen gözlerini kısarak daha da keskin hâle getirdiği bakışlarıyla karşısındaki adamı analiz etmeye çalışıyordu. Ne yazık ki Kang-de öylesine sinsiydi ki, ne sözlerinden ne de davranışlarından nasıl bir niyete sahip olduğunu anlamak mümkün olmuyordu.

Dayısı Kral Min Young-il, heyet başkanı olarak görevlendirdiğinde gözünü dört açması konusunda iyice tembihlemişti Namjoon'u. Eski düşmana hemen güvenmek tehlikeliydi. Her ne kadar anlaşmalar yapılıp imzalar atılmış olsa da, tarih entrikalarla doluydu.

Silla'da geçirdiği bir haftalık süre içinde Namjoon'un öğrendiği bir şey varsa o da Kang-de'nin bir Gumiho'dan farksız olduğuydu. Sinsi bir dokuz kuyruklu tilki.

"Prenses Jimin, ailemiz içinde bir mücevher gibidir. Nazlı çiçeğimizdir. Pek çok talibi oldu ancak takdir edersiniz ki onu ailemize yaraşır bir prensle evlendirmeliydim. Neyse ki, kendisi gibi asil birine eş olacak. Onu bu yaşına kadar koruyup kolladım, artık bu görev sizde. Bana ağabeyimden bir hatıra olan sevgili yeğenimi size emanet ediyorum."

Abartılı bir duygusallıkla sarfettiği cümlelerden sonra konuyu hemen ticari ilişkilere çeviren kralın yeğeni konusunda ne derece samimi olduğu tartışılırdı. Zira burada geçirdikleri bir haftada prensesle tanıştırılmak şöyle dursun, onurlarına verilen ziyafette bile görmemişti kızı, odasından arka bahçeyi seyrettiği bir akşamüstü, siyah saçlı bir gençle konuşup gülüşerek sarayın yanından geçip giderken gözüne takılmasını saymazsak. Yine tanımaz, kim olduğunu anlayamazdı eğer oda hizmetçisi kızın prenses Jimin olduğunu söylemeseydi. Pencereden gördüğü birkaç dakika süresinde Namjoon'da bıraktığı izlenim, kızda prenseslerde alışılagelen o mağrur nezaket ve kibir halinin bulunmadığıydı. Yanındaki gençle tabiri caizse itişe kakışa, eğlenerek yürüyordu. Tavırları Namjoon'un yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye sebebiyet vermişti.

Şu an kralla konuşurken, bir an edindiği izlenimin kesinliğinden emin olamadı.  Diplomasi konusunda deneyim sahibiydi ve insan sarrafı olması konusunda haklı bir ün kazanmıştı. Ama dediği gibi kral bir Gumiho'ydu. Elindeki malı överek daha yüksek fiyata satmaya çalışan bir tüccar gibiydi tavırları. Oysa tüm bu tantanaya gerek yoktu. Namjoon Jimin'i uzaktan gördüğü o birkaç dakikada pozitif duygular geliştirmişti bile onun hakkında.

Teşrifat salonunun kapısı açılıp bordo üzerine sırma işlemeli hanbokuyla Jimin göründüğünde, prensese bakmadan önce göz bebekleri anlık olarak kralın yüzündeki ifadeye değdi esmer adamın. Her ne kadar dudakları geniş bir gülümsemeye ev sahipliği yapsa da, gözlerindeki ifade bu gülüşü destekler nitelikte değildi. Namjoon bu gözlerde nefret atesinin kıvılcımlarını yakaladı hayretle.

SECRETS (YoonMin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin