Akşam yemeği masası Jimin'in alışık olmadığı şekilde kalabalıktı. Saraya adım attığında gerginlikten yüzlerine dikkat etmediği tüm aile üyeleri masadaydı. Uzun masaya bembeyaz bir örtü serilmiş, üzerine çeşitli yiyecekler konulmuştu.
Masanın uzun iki ucundan birinde Kral Min Young-il oturuyordu. Tam karşısındaki sandalye boştu. Kralın sağında sırasıyla veliaht prens Yoongi, Jimin, Ji-heon ve tanımadığı iki kız ; solunda ise prens Namjoon, komutan Taehyung, genç bir oğlan ile otuzlarında gösteren iki kadın sıralanmışlardı.
Servis başladığında yemekleri taşıyan uşakların arasında Seokjin çarptı gözüne Jimin'in ve tanıdık yüzü görmesiyle üzerine çökmüş olan yabancılık duygusundan az da olsa uzaklaşmayı başardı.
Seokjin Jimin ile göz göze geldiğinde sevimli bir sekilde gülümseyerek göz kırptı. Jimin de aynı sıcak gülümsemeyle karşılık verdi ona.
Önlerine konan sıcacık lezzetli çorbayı kaşıklamaya başlayan kral ve hanedan üyeleri bir yandan da güncel konulardan konuşmaya başlamışlardı bile. Jimin arada kendisine sorulan soruları kibarca yanıtlıyor, kalan zamanda etrafında dönen sohbeti dinlemeye çalışıyordu.
Şilla'dayken kral Kang-de onları hiçbir zaman benimsememiş, aileden olduklarını hissettirmemişti. Jimin çocukluğundan bu yana büyük sarayın yemek salonundaki sofraya oturduğunu hatırlamıyordu. Her zaman annesi ve kız kardeşi ile küçük sarayda yaşamış, orada uyumuş, orada yemiş içmiş kısacası on sekiz yılını hanedandan tecrit edilerek geçirmişti. O yüzden bu kalabalık, birbirine gülerek bakan yüzler, neşeli konuşmalar onun için çok yeniydi.
Ana yemeğe geçildiğinde erkekler yeni hasat sezonundan bahsederken kadınlar kendi aralarında son günlerin modası olan incili tokalar hakkında konuşmaya girişmişlerdi. Jimin bir onu bir diğerini dinleyerek önündeki dana yahnisini yerken gözü karşısında oturan genç oğlana takıldı. Saçlarının üst kısımlarını arkasında toplayarak kalanları ensesinde serbest bırakmıştı. Çekik gözleriyle oldukça yakışıklıydı. Jimin'in dikkatini çeken şey ise oğlanın hayran bakışlarıydı.
Göz göze geldiklerinde oğlanın gülümsemesi genişledi.
"Dudakların çok güzel görünüyor Jimin noona."
Ortamdaki konuşma bıçak gibi kesildiğinde ve Jimin'in ağzına götürmek üzere olduğu kaşık havada asılı kaldığında zaman sanki birkaç saniyeliğine durmuştu. Zamanı tekrar olağan akışına döndüren ise Taehyung'un oğlanın ensesine patlattığı okkalı şamardı.
Genç oğlanın başı masaya doğru savrulup geri geldiğinde acıyla inledi. Elini ensesine atıp ovuştururken sitemle abisine döndü.
"Hyung, ne yapıyorsun yaa!"
Taehyung kardeşine tehditkâr bir bakış attıktan sonra Jimin'e döndü.
"Siz kardeşim Hyunjin'in kusuruna bakmayın prenses. Ergenlikten bir türlü çıkamadığı için bazen saçmalıyor." Kaşlarını çatarak başını yavaşça Hyunjin'e çevirdi ve dişlerinin arasından konuşmaya devam etti. "Ama bundan sonra size karşı haddini aşan sözler söylemeyeceğine emin olabilirsiniz."
Hyunjin irice açılmış gözlerini abisi ve diğerlerinin üzerinde gezdirdi.
"Ne dedim ki ben şimdi?"
Taehyung sandalyesinde arkaya yaslanıp yüzünü tavana kaldırdı sabır dilenir gibi. O yüzden oğlanın sorusunu diğer abisi Namjoon yanıtladı.
"Prenses Jimin, kuzenimiz Yoongi'nin nişanlısı ve nişanlı bir genç kıza bu şekilde iltifatlar etmen yakışık almaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRETS (YoonMin)
FanfictionBir evlilik yıllardır süren savaşı bitiriyorsa her iki ülkenin halkı tarafından kutsanır. Günlerce sürecek eğlenceler düzenlenir, krallar kadeh tokuşturur, kraliçeler zerafet ve zenginlik yarışına girer. Ya evlenecek olan çift? Onlar bu durumdan mem...