Bir yer hakkındaki duygularınızı belirleyen, o yeri ilk defa gördüğünüz andır derler.
Jimin için Baekje'nin başkenti Gongju'ya karşı hislerini belki de yeni çiçek açmış erik ağaçlarının arasından geçtikleri o an belirlemişti.
At arabasının penceresinden görülen bembeyaz çiçeklerle yüklü ağaçlarda ve yol boyunca açan papatyalarda hayran gözlerini dolaştırırken yüzünde de kocaman bir tebessüm çiçek açmıştı. Etraf mis gibi bahar kokuyordu. Baharı oldum olası severdi de, kokusunun bu derece mest edici olduğunu yeni fark ediyordu.
"Ağzını topla, salyaların akacak."
Başını yana çevirdiğinde atının yularını tek elinde toplayıp diğer elini beline yerleştirmiş, poz verircesine oturduğu eyerde sırıtarak kendisini izleyen Jungkook ile göz göze geldi.
Aslında bu lafın altında kalmazdı. Jungkook'un onu kızdırmak için fırsat kolladığının da farkındaydı ancak kendisinde laf dalaşı yapma isteğini bulamadı. Şu an ihtiyacı olan şey manzaranın güzelliği ile sarhoş olmaktı.
"Muhteşem görünüyor, öyle değil mi?" Bakışlarını yeniden yukarıya, gökyüzüne uzanmış dallara kaldırdı hayranlıkla. Jungkook bakışlarıyla onu takip etti ama gördüklerinden arkadaşı kadar etkilenmedi.
"Altı üstü ağaç, çiçek Jimin. Sanki Şilla'da hiç- " Başını indirip arkadaşının yüzüne bakacaktı ki, gözleri uzaktaki kalabalıkta takılı kaldı . O an söyleyeceği ne varsa unuttu. Bir müddet sonra nefesini tuttuğunu fark edip derince bir soluk çekti ciğerlerine.
"Asıl manzarayı kaçırıyorsun."
Jimin, Jungkook'un fısıltıdan hallice sözleri üzerine önce arkadaşına, sonra da onun baktığı yere çevirdi bakışlarını merakla.
Şehrin girişinde sağ tarafa yığılmış hazırolda bekleyen bir bölük asker ve başlarında, beyaz bir atın üzerindeki komutan... Rütbesi neydi bilmiyordu Jungkook. Askerlikle ilgisi abisi Hoseok'dan ibaretti. Ama toynakları ile yeri eşen atının eyerinde mağrur bir tavırla oturup bakışlarını yaklaşan kafileye dikmiş esmer adamdan gözlerini çekemedi.
"Vay anasını..." Dilini kuruyan dudaklarında gezdirdi Jungkook istemsizce.
Fırsatı kaçırmayan Jimin, onu kendi sözleriyle avlarken kıkırdamayı ihmal etmedi.
"Ağzını topla, salyaların akacak."
Oysa Jungkook arkadaşının kinayesini duymamıştı bile. Askerlerini geride bırakıp Jimin'in olduğu arabaya yaklaşan esmerle birlikte göğsünde davullar çalmaya başlamıştı.
Komutan arabanın yanına gelince Jungkook'a ilgisiz bir bakış attı ve atından indi. Başını eğerek Jimin'i selamladı.
"Ben Baekje sarayı muhafız birliği komutanı ve prens Min Yoongi'nin yaveri Kim Taehyung, Şilla prensesi Park Jimin'e saygılarımı sunuyorum. Sizi ülkemizde ağırlamaktan müşerref olduğumuzu bildirmek isterim. Birliğimle saraya kadar size eşlik edeceğim."
" Prens neden gelmedi?"
Komutan başını yavaşça sesin geldiği tarafa çevirdi ve atının üzerindeki genci baştan ayağa süzdü. Gördükleri hoşuna gitmemiş olacak ki yüzünü buruşturdu.
"Bu seni ilgilendiren bir konu değil asker!" diye söylendi sertçe. Yüzünü tekrar Jimin'e çevirip devam etti. "Teammüllerimiz gereği kral ve ailesi sizi iç avluda karşılayacaklar."
"Demek avluya çıkmışlar, ya zahmet olmuş gerçekten."
Kim Taehyung gençten tarafa bakmadan sert bir sesle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRETS (YoonMin)
FanfictionBir evlilik yıllardır süren savaşı bitiriyorsa her iki ülkenin halkı tarafından kutsanır. Günlerce sürecek eğlenceler düzenlenir, krallar kadeh tokuşturur, kraliçeler zerafet ve zenginlik yarışına girer. Ya evlenecek olan çift? Onlar bu durumdan mem...