Hemsaye Evrenine Hoşgeldiniz...
Bölümle ilgili alıntılarınızı #KehribarAteşi etiketi ile görmek bizleri mutlu edecektir.
Oylarınızı ve kıymetli yorumlarınızı ihmal etmeyin lütfen ⭐
Keyifli okumalar dileriz 🥂Alparslan Ateş KASABALI
"Seni yakandır aslında senin olmayan."
"Hoş bulduk turuncu felaket."
Parmağımdaki yüzüğün yer değiştirmesinin nedeni yalnızca bu kelime öbeğinin kulağıma geliş şekli değildi. Aynı zamanda bu sözlerin jest ve mimik hareketlerine yansıtılmış olmasıydı. Samimi, çok samimi ve fazla yakın, anlamsız bir şekilde yakın. Gösterdiği aşırı samimiyetle, konuşmanın tam ortasında damdan düşer gibi odaya damlayan kılıksız adam, boynumu sağa sola hafifçe esnetirken aynı zamanda Mührü Süleyman'ın yerinin değişmesine neden oldu.
Bu adam kimdi ve Armina o adama bakarken neden gözleriyle gülümsüyordu? Tüm bunlar bir yana bana ne oluyordu?
Birkaç dakika önce beni dili ve davranışlarıyla santim santim doğrayan kadın şimdi hiçbir şey olmamış, sanki yeryüzüne inerken kanatlarını gökyüzünde bir yerlerde bırakmış melek gibi davranıyordu. Evet şu an karşımda birbirlerini samimi bir şekilde kucaklarlarken Armina o adama karşı yalnızca bir melekti. Benimle çalışmak için imzaladığı kâğıttan önceki bakışlarında, bana karşı tavırlarında ise şeytancık.
Bu kesinlikle doğruydu. O, şeytanla anlaşma imzalayan, kendini, yalnızca kendini şeytanın inisiyatifine bırakan yeni yetme bir şeytancıktı. Buna rağmen Armina'nın bana hiçbir zaman belli etmemiş olsada melek yanı olduğunu hissedebiliyordum. Ne kadar sert ve otoriter davranıp kalın kabukları olduğunu göstermeyi tercih etse de aslında her hareketinde şefkat okuyordum. Ancak bunu yalnızca kendi yeteneklerim sayesinde anlayabiliyordum, bana özellikle gösterdiği bir tavrı yoktu. Aksine bana karşı olabildiğince mesafeli, gördüğüm kadarıyla da başkasına olmadığı kadar soğuktu.
Bana buz kütlesi olan kadın başka birine karşı nasıl dokunamayacağım kadar sıcak olabiliyordu? Ateş olan bendim ama o yakıyordu. Kanım damarlarımda alaz alaz dolanıyordu ve bu ateşin sebebi ben değil oydu.
Yanıyordum, o adama on dokuz saniyedir sarılıyordu.
Sinirleniyordum, o adamla sarılması resmiyetten hatta dostluktan öteydi. Biliyordum çünkü arkadaşlar sarılırken birbirlerinin sırtlarına dostane bir şekilde vururdu, o kılıksız herif Armina'nın sırtındaki elini genişçe açmış onu okşuyordu, onu seviyordu.
O adamın eli Armina'nın sırtında dolaştıkça ellerim cebimde yumruk halini aldı. Dışarıdan olabildiğince sakin duran bedenimin içi panayır yeri gibiydi. Tam yirmi iki saniyedir sarılıyorlardı. Cebimdeki kaleme sıkıca tutunmaktan başka bir şey yapmadım. Birkaç dakika önce Armina'nın parmakları arasında dolanan kalemi alıp çaktırmadan cebime atmıştım. Bunu neden yaptığım hakkında en ufak fikrim yoktu ama memnundum çünkü onun cebimdeki ağırlığı şu an için sakin kalmamı sağlayan tek sebep olabilirdi. Kalemin metali tenimin aleviyle ısınırken nihayet onlar sarılmalarına son vermiş, yüzlerinde izi kalan tatlı tebessümlerle birbirlerine bakıyorlardı. Gözlerim Armina'nın bana sırt çeviren gamzelerinde takılı kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHRİBAR ATEŞİ
AzioneYıllar önce namludan fırlayan tek kurşun, yıllar sonra farklı bir namludan çıkan dört kurşuna denk sayıldı. Alparslan Ateş ilk kurşunun hesabını bilemezdi, küçüktü. Şimdi ise o çocuk büyüdü ve bilmediği kurşunun aldığı canın değil, şahidi olduğu dör...