"Yaşamak söz konusu olduğunda, her birimiz kendimizin en kötü sanatçıları ve en sert eleştirmenleriyiz. Fırçayı bırakabilir, tuvalin kurumasına izin verebilir ve yeni bir resim çizebilirsek, eminim ki bir ömür boyu başyapıt yaratacağız."
Gözlerimi açtığımda yabancı bir odadaydım. Oda loş bir şekilde aydınlatılmıştı ve panjurların arasından küçük bir miktar gün ışığı sızıyordu ve bu odanın etrafına ince gölgeler düşürmesine yetiyordu. Havada alışılmadık bir huzur ve rahatlık hissi vardı, sanki bu oda dış dünyadan bir sığınak gibiydi. Köşede davetkâr bir yatak vardı ve duvarlar sakinleştirici ve güzel manzaralarla boyanmıştı.
Bu oda ikinci bir şans, yeni bir başlangıç ve kaybedileni bulma şansı gibiydi.
"Sonunda uyandın."
Duyduğum sese döndüm ve kapının yanındaki karanlıkta bir şey hareket etti. O bana doğru yürürken yattığım inanılmaz yumuşak yatakta doğruldum. Köşedeki yatağa oturup beni incelemeye başladı. Aklımda milyonlarca soru dolanıyordu. Ama hiçbir sorumu soramadan ilk o konuştu. "Neden?"
Neden? Derin sesi ile sorduğu soru karşısında afalladım ve ona anlamsızca baktım. "Ne neden?" diye sordum. Dikkatli bakınca gözlerinin siyaha kaçan koyu kırmızı olduğunu gördüm. Neredeyse normal duruyorlardı. Beni incelemeye devam etti. Bakışları delici ve derindi. Sanki açması gereken bir çiçekmişim gibi yapraklarımı soyuyor ve derine inmeye çalışıyordu.
"Neden ölmeyi seçtin?" dedi monoton bir sesle. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Düz bakıyordu ve duygularını hiç göstermiyordu. Bir ölü gibi.
Omuz silktim. Bu sesli bir şekilde söyleyerek kabul etmek istemeyeceğim bir cevabı veriyordu, bu soru ama yine de ona cevap verdim. "Çünkü yaşamak cesaret gerektirir ve benim ne yaşamaya devam edecek kadar cesaretim ne de hissettiğim acıya dayanacak gücüm yok." dedim cesaretsiz ve zayıf olduğumu kabul ederek.
Gözlerim birkaç saniye, sakinleştirici ve güzel manzaralara boyanan duvarlarda gezindi. Ayaklandığında tekrar ona baktım ve göz göze geldik. Soğuk, koyu kırmızı gözleri deliciydi. Yüzü, ruhuma bakarken hiçbir duygu veya sempati göstermiyordu. Sanki gözleri sonsuz bir boşluğa açılan pencereler gibiydi. Rahatsız edici, ama aynı zamanda ilgi çekici, sanki yüzeyin altında daha fazla bir şey varmış gibi. Belki gizli bir üzüntü ya da pişmanlık ya da belki de yüzeyin hemen altında uğursuz bir şey vardır. Her iki durumda da, gözleri büyüleyici ve esrarengiz bakıyordu.
Belki bir şeyler görmeyi umarak, duygusuz yüzünün ötesini okumaya çalışarak beni gözlemleyen adama daha yakından baktım, ama orada hiçbir şey yoktu; sadece yüzeyin altında ne olduğuna dair hiçbir fikir vermeyen soğuk, delici gözler. Sanki yüzümün her detayını inceliyormuş gibi, sanki orada benim anlamadığım bir şeyi okuyormuş gibi bana kilitli kaldılar. Sanki ruhumun içine bakıyor, sadece kendisinin görebileceği bir şey arıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-_ÖKY_- -_✔️_-
FantasyBundan çok uzun zaman önce, dünyalar yeni ayrılmaya başladığında iki krallık arasında savaş başladı. Kaos her yerdeydi. Anne yıkımın olmasına izin verdi. Karanlık -Erebos varlıkları- taraf kazandı, aydınlıklar -Elysum varlıkları- öldürüldü. O zamand...