"Işıklardan mahrum kaldığında, karanlık seni sarar. Etrafını saran siyah bir duvar gibi. Hayal bile edemeyeceğin tüm şeyleri barındıran bir boşluk gibi. Kendi içgüdüsel korkularına maruz kalacağın bir boşluk gibi."
Belki iyiydi geceler ve belki de kötüydü geceler. Ama çoğu zaman ikisi de belki de. Geceler bir denge halindedir - hem karanlık hem de aydınlıktırlar. Gece, sizinle bir şeyler paylaşmak için gelen veya gizemli mesajlarınızı götüren karanlık bir gölge gibi. Bazen güzel, bazen korkunç - ya da her ikisi de.
Cemiyete geldiğimden beri kendimi çoktan iki kere revirin yatağında buldum. Bu normal olamazdı değil mi?
Gözlerimi açtığımda Asher başımda dikiliyordu. Lonan karşımdaki yatakta yatmıyordu. Hatta ondan geriye kalan tek şey, göz ucumla fark ettiğim ve yattığı yatağın altındaki defterin telleri olmuştu. Asher'dan uzaklaştıktan sonra defteri alıp Asher'ın cemiyette kalmam için verdiği odama kadar yanımda tuttum.
Yeni odamda benim yatağımın yanında bir yatak daha vardı. Duvarlar beyaza boyanmıştı. Kütüphane bir kat yukarıda yapıldığı için pencereler küçüktü ama güneş ışığının içeriye girmesini sağlayacak kadar büyüktüler. Kütüphanenin bodrum katı olduğu dışarıdan gözüküyordu ama kimsenin burayı sorgulamaması garipti. Asher'ın dediğine göre bir acemi direnişçiyle kalacaktım.
Yapmak istediğim tek şey yıkanıp temizlenmekti. İki gündür aynı kıyafetleri giyiyordum ve kokmaya başladığımdan emindim. Asher beni rahat bırakmak için odamdan çıkacağı sırada onu durdurdum.
"Bekle!" Ona baktım, kollarımı göğsümde çaprazladım. "Neden buradayım Asher? Burada olmak için bana bir sebep ver. Liderinizle tanıştım, kehaneti öğrendim, amacınızı anladım, ne yapmam gerektiğini –benden ne beklendiğini- biliyorum ama yardıma ihtiyacım var. Ve neden burada olduğumu bile bilmiyorken seçilmiş olmam bir işe yaramayacaktır."
"Buradasın çünkü sana yardım edeceğiz. Kral Slater'dan kurtulmalıyız ve Elysum'u geri eski ihtişamına kavuşturmalıyız. Bunları yapmamız içinde sana ihtiyacımız var." dedi tekdüze bir sesle. Bir kaşımı kaldırdım. "Elysum'un insanları neden Kral Slater'dan nefret ediyor?" diye sordum tekrar. Çok önceden sorduğum sorumu tek dilendirdim. "Hayır, bana zamanla anlayacaksın saçmalığı ile gelme." diye ekledim sertçe.
İç çekti ve kapının yanındaki çalışma masasının sandalyesine oturdu. "Kraliyet soyu..." duraksadı, "Seçilmişlerdir." Ve ekledi. Kafa karışıklığı ile ona baktım. "Yani bu beni... Ne? Kraliçe falan mıyım? Sorduğum soru ile ne alakası var?"
Asher elini saçlarından geçirdi. Bu hareket bana Damon'la ilk tanıştığımız zamanı hatırlattı. "Slater, tahta olmamalı. Taht Elysum ve Erebos* arasındaki dengeyi sağlıyor. Eğer Elysum'da ölürsen ruhun Erebos'ta yaşamaya devam eder. Başka bir dünyaya geçersin, başka bir hayata başlarsın. Ve aradaki ölüm ve yaşam dengesini sağlayan tek güç kaynağı tahttır. Taht seçilmişler dışında kimsenin gücünden beslenemez. Slater, Velenna'nın oğlu ama bu onun tahta geçebileceği anlamına gelmiyor. Slater'in gücü kendine ve artık gittikçe azalıyor." Gözlerimi kırpıştırıp söylediklerini sindirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-_ÖKY_- -_✔️_-
FantasyBundan çok uzun zaman önce, dünyalar yeni ayrılmaya başladığında iki krallık arasında savaş başladı. Kaos her yerdeydi. Anne yıkımın olmasına izin verdi. Karanlık -Erebos varlıkları- taraf kazandı, aydınlıklar -Elysum varlıkları- öldürüldü. O zamand...