"İyi bir oyuncu: oyunun bütün kurallarını iyi bilir. Onları daha kolay kırabilmek için..."
Başımın acısıyla gözlerimi açıp etrafa baktım. Güverteden bağrışma sesleri geliyordu ve şiddetle gemiye çarpan dalgaların sesleri duyuluyordu. Hemen yataktan kalkıp küçük pencereme baktım. Tamamen sular altındaydı ve çok fazla, çok fazla siren vardı.
Hızlıca yukarıya çıktım ve gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Botumun altındaki kan birikintisinden uzaklaşmak için yana çekildim ama sıkı bir elin bacağımdan tutup beni çekmesiyle popomun üzerine düştüm ve başımın arkasını yere çarptım.
Bacağımı tutan ellerin kavrayışı sıkılaştı. Bacaklarımı rastgele savurup beni tutan elden kurtulmaya çalıştım. Sonunda botumun topuğunu yüzüne denk getirdiğimde bacağım serbest kaldı, hemen geri çekildim. Ayağa kalkıp beni tutan kişiye baktım. Kayalıkların üzerinde gördüğüm, yosun yeşili gözleri sirendi. Sivri olduğu her halinden belli olan dişlerini, vahşi bir hırlamayla açığa çıkardı ve üzerime atladı.
Koyu pullu kuyruğu onun su dışında rahat hareket etmesini engellediği için kolayca ondan kaçtım.
Rüzgâr halatlarda ıslık çalıyor ve dalgalar sonsuz bir ritimle geminin yanlarına çarpıyordu. Geminin güvertesinde şiddetli bir savaş vardı. Sirenler, gemiyi ve cemiyet savaşçılarını çökertmek için hiddetle savaşıyordu. Denizin onları her yönden hırpaladığı bir ortamda denize düşmemek için dikkatli olmaya çalışıyordu. Lucian arka güvertede dümenin başında duruyordu, adamlarına emirler yağdırıyordu.
Botlarımdaki hançerlerimi çıkardım. Hançerin keskin kısmını avuçlarımda sıkıca tuttum ve kabzasını parmaklarımla kavradım. Bıçak bir ustura kadar keskindi, eti ve kemiği kesecek kadar keskindi. Hançerlerimi, anında yıldırım hızıyla saldırmaya hazır bir şekilde hazır tutuyordum. Etrafındaki her ayrıntıyı inceledim.
Koyu kahve saçları olan bir kız iki sirenle boğuşurken gördüğümde ona ilerledim. Bileğini tutmak için uzanan bir sirenin koluna botumun topuğunu geçirdim ve hançerimi tam el bileğine saplayıp elini ve kolunu birbirinden ayırdım. Ayağımla onu ittirip geldiği denize geri düşmesini sağladım.
"Teşekkürler."
Kızın minnetle söylediği sözlerine tebessüm ederek karşılık verdim. Kulağımın hemen yanından geçen bir hançerle arkama döndüğümde Asher'ı gördüm. Güvertesinde olduğu gemiden bana bakıyordu, endişeyle. Onun gemisinin güvertesinin Lucian'ın gemisinin güvertesinden bir farkı yoktu. Alamea yanına gelip dikkatini güvertedeki karmaşaya çekince bana bakmayı bıraktı.
Nasıl olduğunu bilmiyordum. Ayaklarım ve kollarım benim kontrolüm dışında hareket ediyorlardı. Bir, iki ve sonra üç. Karşıma çıkan her sireni teker teker öldürüyordum. Cemiyetteki askerlerin kıçlarını kurtarıyordum ama bunları nasıl yaptığımı bilmiyordum. Ben, ben değil gibiydim. Bedenimi bir güç ele geçirmişti sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-_ÖKY_- -_✔️_-
FantasyBundan çok uzun zaman önce, dünyalar yeni ayrılmaya başladığında iki krallık arasında savaş başladı. Kaos her yerdeydi. Anne yıkımın olmasına izin verdi. Karanlık -Erebos varlıkları- taraf kazandı, aydınlıklar -Elysum varlıkları- öldürüldü. O zamand...