Ertesi gün taşındın. Pencereden, kapıdan ne kadar gözetlesem de seni göremedim. Tabii bu, merakımı daha da arttırdı.
Seninle ilk kez üç gün sonra karşılaştım ve çok şaşırdım. Düşümdeki iyi yürekli o yaşlı adamı karşımda görmemem benim için büyük bir sürpriz olmuştu. Karşımda duran senin bugünkü senden hiç farkı yoktu. Yılların iz bırakmadığı, değiştiremediği bir erkektin. O gün üzerinde açık kahverengi, çok güzel bir takım vardı. Spor giyinmiştin. Şapkan elinde, merdivenleri çocuksu bir heyecanla ikişer ikişer çıkıyordun. Canlı, aydınlık bir yüzün, bir genç gibi gür saçların vardı. Senin genç, canlı yüzün, yakışıklılığın, tüy gibi hareketli oluşun, güzel giyimin beni çok şaşırtmıştı. Sendeki olağandışı eşsizliği hem ben, hem de diğer komşular daha ilk günden fark etmiştik. İkili bir yaşamın vardı. Sen yerine göre ateşli, çok hareketli, eğlenmeyi ve macerayı seven bir gençtin. Günü geldiğinde ise sanatında çok ciddi, görevine çok bağlı, çok okuyan ve çok aydın birisiydin. İkili yaşamın olduğunu kısa sürede sezdim. Dünyaya açık, aydınlık yanından başka sadece senin tanıdığın karanlık bir yanın da vardı. Bu gizemini, ruhunun derinliğindeki ikiliği o günlerde onüç yaşında bir kız olan ben ilk bakışta hissetmiş, onun çekiciliğine kapılmıştım.
Sevgilim, şimdi beni anlıyorsun, değil mi? O günlerde benim yaşımda bir çocuk için nasıl olağanüstü, nasıl çekici bir gizemdin sen! İçinde yaşamadığım o büyük dünyada kitaplar yazarak ünlenen ve kendisine saygı duyulan birisini, genç, şık, çocuksu ve neşeli yirmi beş yaşındaki bir insanı keşfetmek benim için inanılmazdı! Şunu bilmeni çok isterdim. Daha ilk günden apartmanımızda, zavallı çocuksu dünyamda beni ilgilendiren tek şey sendin! On üç yaşında bir kızın tüm inatçılığı ile bütün günümü senin yaşamınla, senin varlığınla ilgilenerek geçiriyordum. Seni gözlüyordum, alışkanlıklarına dikkat ediyordum, evine gelenleri inceliyordum. Kişiliğindeki iki yanlılık seni ziyaret edenlerde kendini daha iyi gösterdiği için sana duyduğum merak azalacağına artıyordu. Hep birlikte çok eğlendiğin, kahkahalar attığın yakın arkadaşların, bitirim görünümlü üniversiteli gençler uğruyordu. Otomobillerinden apartmanın önünde inen genç hanımlar geliyordu. Saygıdeğer bir opera müdürü kapını çalmıştı, uzaktan tanıdığım bir orkestra şefi de sana uğramıştı. Ticaret okulu öğrencisi küçük kızların da kapından ürkek ürkek içeri süzüldüğünü bazı günler görmüştüm. Dikkatimi çekmişti, sana çok kadın gelip gidiyordu. Gördüklerime pek anlam veremiyordum. Bir sabah okula gitmek için evden çıkarken, yüzünü peçeyle örtmüş bir kadının dairenden çıktığını görmüştüm. Daha on üç yaşındaydım, seni tutkudolu bir merakla her gün gözetlememin, yaptığın her şeyi bilmek istememin bir sevgi emaresi olduğundan, çocuk varlığım o günlerde henüz habersizdi.
Sevgili, sana her şeyimle ve yaşamım boyunca bağlandığım günü ve saati hâlâ çok iyi anımsıyorum. O gün okuldan bir kız arkadaşımla yaptığımız bir gezintiden dönmüş, evimizin kapısında biraz çene çalıyorduk. Aynı anda bir otomobil gelmiş ve kaldırımda durmuştu. Sen her zaman yaptığın gibi çevik hareketlerle inmiş, hızla apartmana doğru yürümüştün. Ben elimde olmadan koşmuş, sana kapıyı açmıştım. Fakat aynı anda çarpışmıştık. Sen o sıcak, yumuşak, insanı saran bakışlarını yüzümde gezdirmiş, şöyle bir gülümsemiş ve bana çok içten bir sesle "Çok teşekkür ederim, küçük hanım," diye fısıldamıştın.
Her şey çabucak olup bitmişti. İşte gözlerinin cana yakın bakışlarını üzerimde hissettiğim o andan sonra ben de sana bağlanmıştım. Ancak aradan çok geçmeden karşındakini kendine çeken, baştan çıkaran, bir an için onu soyan bakışlarını yanından geçen, sana biraz sürünen her kadından, dükkândaki tezgâhtar kızdan, sana kapıyı açan hizmetçiden de esirgemiyordun. Bakışların bilinçli bir istek, bir eğilim değildi. Sen kişiliğin gereği kadınlara nazik ve yumuşak davranan bir erkektin. Elinde olmadan sicak bakışlarını hep onların üzerinde gezdiriyordun. Daha on üç yaşındaki bir kızın ise böyle şeylerden pek haberi yoktu. Ben ateşe atılmış birisiydim. Kapıdaki davranışının sadece bana özel olduğuna inanmıştım. İşte o gündensonra da yarı yetişkin kızın içindeki kadın uyanmış, sana sonsuza dek tutulmuştu.
"Kimdi o?" diye sormuştu arkadaşım. Hemen yanıt vermemiştim. Adını söylemek istememiştim, çünkü sen o andan sonra benim kutsal gizemim olmuştun. "Hiç, apartmanımızda oturan bir bey," diye kekeler gibi kısa bir yanıt vermiştim. O ise "Peki sana baktığında niçin öyle kızarıverdin?" diye alay eder gibi sormuştu. Sadece benim büyük gizemimle alay edince yüzüm daha da kızarmış, ona kaba bir yanıt vermiştim: "Sersem kız!" O anda içimden üzerine atılıp boynunu sıkmak gelmişti. Fakat kız benimle daha çok alay etmek ister gibi yüksek sesle gülmüştü. İstediğim karşılığı veremediğimi anlayınca öfkem iyice artmış, onu kapının önünde bırakmış, gözlerim yaşlarla dolu içeri girmiştim.
Ben o günden sonra seni sevdim. Kadınların, seni Şımartıp bu sözü sık sık söylemiş olduğunu biliyorum. Fakat hiçbirinin seni benim gibi kul köle olurcasına, böylesine bağlılıkla sevmediğinin de bilincindeyim. Bu dünyada benim yaşımda bir kız çocuğunun görünmeyen, hep karanlıkta kalan sevgisi kadar başka bir sevgi yoktur. Onun sevgisi umutsuzdur. O hırslı ve sürekli beklenti içinde olan yetişkin bir kadın gibi değildir. Coşkulu da olsa sevgisini saklamasını, sadık olmasını, söz dinlemesini ve boyun eğmesini bilir. Sadece benim yaşımdaki yapayalnız çocuklar aşırı isteklerini saklamasını başarır. Çoğu yetişkin insan duygularını güvendikleri, çeneçaldıkları yakın dostlarına açar. Onlar çok okumuş, çok duymuşlardır, aşırı sevginin ne olduğunu bilirler, bunun yaşamlarının ortak yazgısı olduğuna inanırlar. Sevgiyle bir oyuncak gibi oynarlar, ilk kez sigara içen bir oğlan çocuğu gibi onunla övünürler. Benim ise güvenip duygularımı anlatabileceğim hiçbir yakınım yoktu. Beni aydınlatacak, dikkatimi çekecek birisini de tanımıyordum. Deneyimsiz ve bilgisizdim. Yazgımın uçurumuna düşer gibi kendimi bırakıverdim. O günlerde içimde uyanan, harekete geçen bütün duygular hep seni düşünüyor, seni düşlüyordum. Sen artık benim en yakınımdın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu | SasuSaku
Fanfic"𝘽𝙚𝙣𝙞 𝙃𝙞𝙘 𝙏𝙖𝙣𝙞𝙢𝙖𝙢𝙞𝙨 𝙊𝙡𝙖𝙣 𝙎𝙖𝙣𝙖..." • • • • • Ünlü Alman yazar Stefan Zweig'in Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı eserinin SasuSaku versiyonudur. Bazı değişiklikler yapılmıştır ama hikaye gidişatına hiçbir zararı yoktur...