•𝟰•

22 5 0
                                    

Babam çoktan ölmüştü. Annem dul bir kadının hep hüzünlü, somurtkan ve ürkek yaşamını sürüyordu.

İhtiasların en yücesi olan şeyle çılgınca oynayan sınıfımdaki aşırı şımarık kızlar da benden uzak duruyordu. Ruhumda parçalanan, dağılıp bölünen ne varsa, sıkışmış, tedirgin ve fışkırmak isteyen tüm duygularımı sana teslim ettim. Çünkü sen artık benim için - bunu sana nasıl anlatayım - her şeydin, benim yaşamımdın. Sadece seninle ilgili olan şeyleri gerçek kabul ediyordum, varlığım da seninle bağlı olduğu sürece anlam kazanıyordu. Sen benim yaşamımı değiştirmiştin.

O güne kadar okulda, dersleri ilgisizce takip eden, sıradan bir öğrenci olan ben aniden sınıfın en iyi öğrencisi olmuştum. Gecenin geç saatlerine kadar kitapları elimden bırakmıyordum. Çünkü senin de kitap sevdiğini biliyordum. Günün birinde anneme piyano çalmak stediğimi söyleyince kadıncağız çok şaşırmıştı. Senin müziği sevdiğine inanıyordum. Elimden geldiğince giydiklerime dikkat ediyor, onları sık sık yıkıyor, tamir ediyor, yenilerini dikiyordum. Annemin eski bir giysisinden bana dikmiş olduğu önlüğümün sol yanında çıkmaz bir leke olduğu için okuldan dönüp merdivenleri hızla çıkarken göreceğinden korkarak çantamı hep üzerine tutuyordum. Fakat bu saçmaydı, çünkü sen beni kapının önündeki ilk karşılaşmamızdan sonra çok az görmüş, görsen de hiç yüzüme bakmamıştın.

Ancak ben yine de okuldan eve dönünce bütün gün seni bekliyor, seni gözetliyordum. Dairemizin kapısındaki pirinçten gözetleme deliğinden karşımızdaki kapın görünürdü. İşte o - bugün de buna inandığım için alay etme - benim için dışımdaki dünyaya bakan bir gözdü. O buz gibi holde her gün öğleden sonra, annemin kuşkulanmasından çekinerek, aylarca, yıllarca, elimde bir kitapla pusuya yattım, gerilmiş bir keman teli gibi, eve dönmeni bekledim durdum. Ben hep senin çevrendeydim, sürekli heyecanlı ve huzursuz. Ancak sen, yaşamının dakikalarını sayan, sana yaşamında hep eşlik eden, arada sırada şöyle bir baktığın saatin titreyen yayı kadar benim ruhumdaki titreşimlerin de farkında değildin. Bir zaman sonra senin her şeyini, alışkanlıklarını, tüm kravatlarının, takım elbiselerinin rengini biliyordum. Evine girip çıkanları da tanıyordum. Bir süre sonra onları hoşuma gidenler ve hoşuma gitmeyenler diye iki gruba ayırmıştım. On üç yaşımdan on altı yaşıma kadar tüm saatlerim seninle geçti. Ah, ben o yıllarda ne budalalıklar yaptım! Elinin dokunmuş olduğu kapı tokmağını öptüm. Akşamları katının hangi odasında ışık yandığını görmek için sayısız kez bir bahane bulup sokağa indim. Her yolculuğa çıkışında - hizmetkârın Johann'ın bavulunu aşağı taşıdığını gördüğümde - hüznümden neredeyse yüreğim durdu.- Senin evde olmadığın gün ve haftalarda yaşamım ölüydü, anlamsızdı. Suratım bir karış, can sıkıntısı ve öfkeli adımlarla evde dolaşır durur, annemin hüznümü ve gözlerimdeki yaşları görmemesi için çok dikkat ederdim.

Biliyorum şimdi burada yazdıklarım gereksiz, aşırı şeyler, utanmam gereken çocuksu budalalıklar. Ancak ben utanmıyorum. Çünkü sana olan sevgimi benim yaşımda bir çocuğun ölçüsüz aşırılığıyla kabullenip anlamak gerekiyor. O yıllarda içimde seninle nasıl yaşadığımı saatlerce, günlerce anlatabilirim. Sen beni doğru dürüst tanımıyordun bile. Kimi gün merdivenlerde karşılaştığımızda ateşler fışkıran gözlerinin bakışından kaçmak için başımı önüme eğip hızla yanından geçiyordum. Kendimi böyle anlarda, ateşten kaçmak için suya atlayan birisine benzetiyordum. Seninle yaşadığım, çoktan geride kalmış yıllardan birçok şeyi anlatabilirim, yaşamının takvimini baştan sona gözlerinin önüne serebilirim. Fakat ne canını sıkmak, ne de sana eziyet etmek istiyorum. Çocukluk yıllarımın en güzel yaşantısını ise, sana güvendiğim için anlatacağım. Ancak önce senden bir ricam olacak, önemsiz deyip gülüp alay etme benimle. Çünkü benim çocuk yüreğim için o yaşadığımın çok önemi vardı. Sanırım günlerden pazardı. Sen bir yerlere gitmiştin. Dairenin kapısı açıktı. Hizmetkârın az önce avluda silkelemiş olduğu büyük halıları yine içeri taşıyordu. Güçlük çektiğini görünce büyük bir cesaretle yanına yaklaştım ve yardım etmeyi teklif ettim. Evet, deyince de çok şaşırdım. İşte o gün yaşamımda ilk kez daireni gördüm. Senin dünyanı. Uzun uzun oturduğunu sandığım, üzerindeki yeşil kristal vazoda birkaç çiçeğin durduğu masanı gördüm. Dolaplarını, resimlerini ve kitaplarını... Kaçamak, hırsızca bakışlarla çabucak odalarının havasını ruhuma çektim. Gördüklerim ileride gündüz ve gece düşlerimin malzemesi oldu.

O gün yaşadıklarımın çocukluğumun en mutlu anları olduğunu hep düşünmüşümdür. Beni tanımayan senin, sana bağlı o küçük kızın yaşamından anları bilmeni istiyorum. Fakat yaşamımdaki güzel anların yanı sıra kötü, çok kötü anların da olduğunu öğrenmelisin. Sana olan sınırsız bağlılığım nedeniyle son yıllarda başta annem olmak üzere yakınımdaki birçok insanla ilgilenmeyi unutmuştum. Mesleği tüccarlık olan ve Saitama'da yaşayan uzaktan bir akrabamız son aylarda sık sık bizi ziyaret etmeye başlamıştı. Bu yaşlıca adam annemi arada Sırada tiyatroya davet ettiği için Saitama'ya dönmüyor, geceleri evimizde konaklıyordu. Onların evde olmadığı akşamlar yalnız kaldığım için çok mutluydum. Çünkü tek başıma oturuyor, saatlerce seni gözümün önüne getirip düşlere dalabiliyordum...

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu | SasuSakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin