Sabah olduğunda erkenden çıkıp gittim. İşe yetişmem gerekiyordu. Hizmetkârın gelip beni görmeden evden çıkmalıydım.
Yataktan çıkıp giyinirken yanıma gelip beni kollarının arasına aldın, uzun uzun yüzüme baktın. Acaba içinde karanlıkta kalmış bir anı mı canlanmıştı, yoksa ben sana o sabah güzel ve mutlu mu görünmüştüm?
Sonra beni dudaklarımdan öptün...
Ben kollarının arasından sıyrılıp gitmek isteyince,
"Birkaç çiçek almaz mıydın?" diye sordun.
Sonra mavi kristal vazodan dört beyaz gül alıp bana uzattın. Ben onları günlerce öpüp durdum...
Bir başka akşam tekrar buluşmaya karar verdik. Ben geldim ve yine eşsiz bir gece yaşadım seninle. Sonra sen bana bir üçüncü geceyi daha bağışladın. Birkaç gün sonra da, yolculuğa çıkman gerektiğini söyledin. Karşı dairede yaşadığım yıllarda senin bu yolculuklarından nefret ederdim...
Döner dönmez beni arayacağına söz verdin. Ben de senden mektuplarını postrestant adresine yollamanı istedim. Gerçek adımı vermek istemedim. Gizemimi korumalıydım. Vedalaşırken bana yine birkaç gül verdin...
İki ay boyunca her gün bekledim. Ancak bu bekleyişin bana çektirdiği eziyetten, umutsuzluklarımdan şimdi niçin söz edeceğim.
Ben seni suçlamıyorum. Seni olduğun gibi seviyorum, ateşli ve unutkan biri olarak...
Sen hep öyleydin ve eminim hep öyle kalacaksın. Döneli çok olmuştu, bunu pencelerindeki ışıktan görüyordum. Fakat bana bir gün olsun yazmadın. Tek satır olsun gelmedi senden, yaşamımı verdiğim senden...
Bekledim, umutsuzca bekledim. Sen beni çağırmadın, bana mektup yollamadın...
Tek satır olsun yazmadın...
Dün çocuğum öldü. O senin de çocuğundu! Üç geceden birinde olmuştu.
Yemin ederim. İnsan ölümün gölgesinde yalan söylemez. O bizim çocuğumuzdu. İnan bana! Seninle birlikte olduğum, vücudumu sana verdiğim o gecelerin ardından hiçbir erkeğin eli bana dokunmadı. Benim her şeyim olan senden sonra vücudumu başka bir erkekle nasıl paylaşabilirdim?
Sevgili, o bizim çocuğumuzdu, benim arzu eden sevgimin, senin tasasız, eli açık, bilinçsiz sevecenliğinin çocuğu. Kızımız, tek çocuğumuz. Belki şimdi soruyorsun - belki biraz ürkek, belki de şaşkın - yıllarca onu senden niçin gizlediğimi, niçin şimdi, odanın karanlığında uyanmaz bir uykuya daldığı şu anda sana ondan söz ettiğimi...
Fakat bunu sana nasıl söyleyebilirdim? Üç gece boyunca hiç direnmeden kendini sana adamış olan o yabancı kadına inanmayacaktın ki...
Kısa bir süre için tanıştığın kadının sana yıllarca sadık kalmış olduğunu da kabullenmeyecektin. Çocuğu da kuşkuyla karşılayacaktın. Başkalarıyla geçirdiğim saatlerin çocuğu olan yavrumu varlıklı sana kabul ettirmeye çalış tığımdan şüphelenecektin. Sen bana hiç güvenmeyecektin. Güvensizliğin, aramızda bir gölge gibi ölene dek kalacaktı. Ben bütün bunları istemedim. Hem sonra seni iyi tanıyorum. Ben seni, senin kendini tanıdığından da iyi tanıyorum. Yaşamında tasasızlığı, kolayı, eğlenmeyi seven senin gibi biri için aniden baba olmanın, bir başkasının yazgısının sorumluluğunu üstlenmenin üzücü bir şey olacağını da biliyorum. Özgür yaşamak isteyen sen aniden kendini bana bağlamak zorunda kalacaktın. Bu bağlılık nedeniyle de benden nefret edecektin. Senin için bir yük olacaktım.
Ben ise onurluydum. Sen beni yaşamın boyu hiç tasasız anımsamalıydın. Sana hep yük olmaktansa her şeyi üzerime almaya hazırdım. Bütün kadın dostların arasında sevgi ve borçlulukla anımsayacağın tek kadın ben olmalıydım. Fakat sen bir daha beni anımsamadın, beni unuttun gitti.
Sevgili, şimdi seni suçlamak istemiyorum. Kalemimin ucundan kimi kez bir acı söz damlıyorsa bağışla. Bağışla beni...
Çocuğum, çocuğumuz mumların titreşen ışığında ölü yatıyor. Yumruklarımı sıktım, Tanrı'ya, sen katilsin, dedim. Böyle yakındığım için bağışla beni!
Artık aklım pek başımda değil. Fakat biliyorum, sen iyi yürekli bir insansın, herkese yardımcı olursun, sana yalvaran tanımadığın insanlara da. İyi yürekliliğin olağanüstüdür, uzanan her ele açıktır, her avuç istediği kadar alır. Fakat beni bağışla ne olur, o uyuşuktur da...
Hep uyarılmak ister. Seni çağıranın, sana yalvaranın yardımına koşarsın. Bunu seve seve yapmazsın. Utandığın, zayıf olduğun için yardım edersin çağırana...
Bırak şunu açık açık söyleyeyim, sen sıkıntıda olandan çok, mutlu olandan hoşlanırsın. Senin gibilere, hatta senden daha iyilere de yalvarmak, ricada bulunmak güçtür.
Bir gün, küçük bir kızdım, kapımızdaki gözetleme deliğinden zilini çalan dilenciye para verdiğini görmüştüm. Adam daha sana bir şey söylemeden çabuk çabuk eline tutuşturmuştun paraları. Sanki bir an önce gitsin diye acele eder gibiydin, bakışlarında da ürkeklik vardı. Dilencinin yüzüne bakmamıştın. Borçluluk duygusundan kaçınır gibiydin. Adama para verirken tedirgin ve ürkektin. İşte bu nedenle ben seni hiç aramadım. Eminim, çocuğun senden olduğuna inanmasan da kapını çalıp sorsaydım, beni yatıştırır, bana mutlaka yardım ederdin. Ancak bunu, seni rahatsız edeni bir an önce yanından uzaklaştırmak için yapardın. Eminim, bir an önce çocuğu aldırmam gerektiğine beni inandırırdın.
En çok da bundan korkmuştum. O günlerde istediğin her şeyi yapabileceğim için bu isteğine karşı çıkmayabilirdim. Fakat o çocuk her şeyimdi, senden olmuştu, benim için ikinci bir sendi.
Ancak uzanıp tutamadığım, mutlu ve tasasız sen değildi. Senin bana her zaman için verdiğin, vücuduma yapışmış, yaşamıma girmiş bir sendi o. Evet, ben seni sonunda ele geçirmiştim, seni damarlarımda hissediyordum, besliyordum, emziriyordum, canım çektiğinde sevip okşuyor ve öpüyordum. İşte sevgili, bunlardı çocuğum olunca mutluluğumun ve onu senden gizlememin nedeni. Artık sadece benimdin, benden kaçamazdın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu | SasuSaku
Fanfic"𝘽𝙚𝙣𝙞 𝙃𝙞𝙘 𝙏𝙖𝙣𝙞𝙢𝙖𝙢𝙞𝙨 𝙊𝙡𝙖𝙣 𝙎𝙖𝙣𝙖..." • • • • • Ünlü Alman yazar Stefan Zweig'in Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı eserinin SasuSaku versiyonudur. Bazı değişiklikler yapılmıştır ama hikaye gidişatına hiçbir zararı yoktur...