The warmth of the sun in the winter
********
Jisung yanında öten alarmı zoraki kapatıp homurdanarak yana döndü ve elindeki peluşa sarıldı, tam uykuya dalacaktı ki bu sefer de Felix içeri girmişti.
"Han Jisung, her sabah seni işe gitmen için ben mi uyandırmak zorundayım? Kalk çabuk!" Jisung mızmızlandı.
"Ya çok uykum var ama..."
"Gece boyu anime izlemen benim suçum değil, kalk dedim sana." Felix böyle dese de onun arkasına uzanıp Jisung'a sarıldı. "Benim de çok uykum var, keşke işe gitmek zorunda kalmasak..." Jisung ona dönüp Felix'in sarılmasına karşılık verirken birdenbire Minho'yu düşündü, sabahları kendisini küçük öpücüklerle uyandırıp eğer uyku modundan çıkıp da yanına gelirse sıkıca sarılacağına söz vermelerini ve Jisung iş için hazırlandığında bazen sözünü tutup ona gerçekten de uzun süre sıkıca sarılmalarını...
Felix onun üstündeki üzüntüyü fark etmiş gibi saçlarını okşadı.
"Minho'yu özlüyor musun?" Jisung ona iyice sığınıp gözlerini kapattı.
"Bir ay oldu, sanırım artık onun yokluğuna alıştım. Evet özlüyorum, ama tekrar Minho'ya dönmek istediğimi söyleyemem. Belki de bir süre başkalarıyla denesem iyi olur." Felix çenesini Jisung'un saçlarına yasladı.
"Belki de... Neyse, kalkma vakti şimdi. Bu belkileri sonra hesaplarız." ikili beraber kahvaltıya geçerlerken Minho ise başında zebani gibi dikilmiş olan Chan'la uğraşıyordu.
"... Sonra birden gitti, orospu çocuğu." Minho gömleğini iliklemeyi bitirip Chan'a döndü.
"Ne kadar çaldı demiştin?"
"İki bin dolar." Minho yandaki parfümünü alırken karşılık verdi ona.
"Bilgilerini dosyalatıp ver bana, ilgilenecek birini bulurum." Chan onun özenle yaptığı saçlarını karıştırdı.
"Biricik kedim benim, harikasın sen." Minho ona hafif bir dirsek atıp kendisinden uzaklaştırdı ve parfümünü sıkıp tekrar Chan'a döndü.
"Hazırsan çıkalım mı?" Chan ona elini uzatınca Minho iç çekip onun elini tuttu ve Chan'ın ardından kapıya doğru ilerledi.
İşte, ayrılıklarının birinci ayı böyle bitiyordu. İkisinin de birbirlerinden pek haberleri yoktu, ikisi de yavaş yavaş o eski alışkanlıkları olmadan yaşamayı öğreniyorlardı.
¶¬¶
"Günaydın." Jisung karşısındaki adama gülümsedi.
"Günaydın, her zamankilerden alacağım."
"Latte ve red velvet cookie... Tamamdır, sabah sabah enerji patlaması yaşamana yardım etmek için buradayım." Jisung kıkırdayıp adamın ardından siparişlerin geleceği yere geçiyordu ki gördüğü yüzle birden duraksadı.
Minho...
Gözlerini kırpıştırdığı sırada Minho kahvesini içerken kısa bir an başını kaldırdı, ve ikisi göz göze geldiler.
İkisi sessizce birbirlerine baktılar, bir aydan sonra birbirlerini ilk kez görmeleriydi ve ikisi de karşı tarafın tahmin ettikleri kadar kötü olmadığını, aksine hayatına devam ettiğini düşündüler.
Sonra Jisung kızaran yanakları eşliğinde dönüp göz temasını kesti, aldıklarının parasını ödeyip hızlıca kafeden ayrıldı.
O an karar verdi işte, Minho'nun hayatına devam etmeye hazır olduğunu hissettiğinde artık Hyunjin'in teklifini değerlendirebileceğini düşünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ikigai
FanfictionJisung ve Minho'nun çok güzel giden bir ilişkileri vardı, fakat işler bir anda bitmiş, Minho'nun yaptığı ufak bir şey yüzünden bütün ilişkileri parçalanmıştı. Nasıl toparlayacaklardı? Toparlayabilecekler miydi?