Sivri kulaklı kız adının Mia, kendisinin bir elf olduğunu söyledi bana. Ve Mia şu ana kadar gördüğüm en mükemmel makyözdü. Nora'nın dediği gibi beni "sade" bir şekilde hazırlamıştı ve adeta ışık saçıyordum.
Mavi gözlerimi iyice öne çıkaracak siyah bir eyeliner çekmiş, siyahın hemen üstüne de tam göz yuvarlağımın etrafına olacak şekilde beyaz bir eyeliner daha çekmişti. Gözlerimi açtığımda beyaz boya görünmüyordu ama kapattığımda şık bir hava katıyordu elbiseme.
Ah elbisem... Benim için fildişi rengi bir elbise seçmişti. Korseli, kolsuz bir elbiseydi. Korsenin üstünde kristal taşlar vardı ve taşlara yakından bakınca küçük hilal şeklinde olduklarını gördüm. Bu detayı fark edince kaşlarımı kaldırdım. Korsenin göğüs bölgesi dışındaki bel bölgesi tamamen tüldendi ve taşlar dışında belimi kapatan bir şey yoktu. Belim yarı yarıya açıktaydı. Elbisenin geri kalanıysa parça parça tüllerden oluşuyordu. Parmak uçlarımdan biraz daha uzun geliyordu ve tam buna karşı çıkacakken bana sivri topuklara sahip bir çift ayakkabı uzatınca çenemi kapadım.
Saçlarımı ise önce düzleştirmiş, sonra da tekrar dalgalar haline getirmişti. Saçım zaten dalgalıydı ve bu bana çok mantıksız gelmişti. Ama susmaya karar verdim çünkü bu elf kızı işini iyi biliyordu. Daha sonra saçlarımın yarısına bir topuz yapmış geri kalanını salmıştı. Boynumu ve yüzümü tamamen açık bırakacak bir şekilde yapmıştı saçımı. Boynuma ve kulaklarıma yine fildişi renginde inci takılar takmıştı. En sonunda aynaya baktığımda kesinlikle nefesim kesildi. Bu yaşıma kadar böyle bir hazırlığı yapma gereği duymamıştım ve şu an aynada bambaşka bir Diana vardı.
"Siz buna sade mi diyorsunuz?" diye takıldım kıza. Benimle konuşmaktan çekiniyordu hala ama ilk dakikalara göre daha iyiydi."Özünüze uygun hazırladım sizi efendim." Bu öz meselesini soracaktım ama sormam gereken kişinin o olmadığına karar verdim. Aklıma birden Gökyüzü'nün Elçisi'nin söyledikleri geldi. Bütün cevaplar zaten bende vardı... Tekrar aynaya baktım.
Kimsin sen Diana? Neden buradasın ve neden bu kılıktasın?
Mia bir koku sürdükten sonra kapı çaldı ve içeri Nora girdi. Beni görünce zaten ışıl ışıl olan yüzü daha daha parladı.
"Mükemmel görünüyorsun," dedi cıvıl cıvıl bir sesle. "Çok iyi bir iş çıkarmışsın Mia, aferin." Mia sadece mütevazi bir şekilde gülümseyip başını eğmekle yetindi."Beni ne için hazırladınız?"
Nora'ya daha dikkatli bakınca onun da hazırlanmış olduğunu gördüm. Daha önce gördüğüm kıyafetleri zaten görkemliydi ama bu sefer daha farklıydı. Kırmızı, ip askılı, kabarık bir elbise giyinmişti. Saçları sıkıca bir topuz yapılmış, üstünde Güneş simgesi olan altın renginde bir taç takmıştı. Tam topuzunun önüne. Gerçek bir prensesti. Güneş Pensesi'ydi o. Güneş kadar parlak, Güneş kadar yakıcıydı. Ona bakınca bile içiniz eriyordu. Hem tedirgin edici hem de baştan çıkarıcı bir güzelliği vardı. Düşmanı olmak istemeyeceğiniz türden birine benziyordu.
"Bu gece Gökyüzü'ne takdim edileceksiniz. Özünüzle kutsanmış suyla yıkanacak, halk tarafından tekrar kabul göreceksiniz. En önemlisi de," yanıma yaklaşıp elimi tuttu. "Ailenize kavuşacaksınız."
Aile mi? Ne ailesi? Benim bir ailem yoktu ki. Arya'dan başka hiç kimsem yoktu. Ama düşününce garip bir durumun ortasındaydım. Bana prenses diye hitap ediyorlardı ve Gökyüzü'nde bir yerlerdeydim. Peki, madem benim bir ailem vardı, neden şimdiye kadar onları görememiştim?
Nora'nın gözlerinin içine bakınca bir anlığına bir şey yakaladım. Her ne kadar resmi davranmaya çalışsa da bir şeyleri ele vermişti bakışları. Özlem yakaladım onda. Bana bakarken, bir anlığına, kalbini açmıştı yanlışlıkla. Hafif bir şekilde kaşlarımı çatınca ne yaptığının farkına varıp resmiyete geri döndü. Belki de bu bakışlar için çok erkendi daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü'nün İçinde 1 - Karanlık Zihinler (TAMAMLANDI)
FantasyBeş asırdır kayıp olan Ay ve Yıldız Prensesleri yeniden Gökyüzü'ne dönerler. Başlarına ne geldiğini kendileri dahil kimse bilemez. Kayıp hatıralar yerlerini buldukça geçmişin ardında gizlenen kaos gün yüzüne çıkmaya başlar ve bu sır bütün evrenin de...