Bölüm 3 - Diyarın Hissi

57 11 17
                                    

Not: Görselde Freya'nın peri masallarından fırlamış evini görebilirsiniz.


Saatler geçti.

Birbirini kovalayan onlarca dakika. Bu geçen süre zarfında çoğu zaman kendimi berbat ve her an bulunduğu yere kusacakmış gibi hissetmiştim. Çaresiz olduğumu zannediyordum. Yapayalnız olduğumu. Fakat Tanrı sesime kulak vermiş gibi sanki bana bir iyilik meleği göndermişti.

Odin'i göndermişti.

Senden bir meleği aldım ama diğerini gönderiyorum der gibiydi.

Çok ağladım. O kadar çok ağladım ki göz bebeklerim kurudu sandım. Artık istesem de yaşlar süzülmüyordu yanaklarımdan. Çünkü kalmamıştı. Hepsi annem için saatler içinde yitip gitmişti. Kendim için de ağladım elbette. Büyük bir felaketmiş gibi yaşadığım hayatımın nasıl daha da fazla kötüsüne dönüşebildiğine ağladım. İnanamıyordum. Bu olanlara inanamıyordum! Tüm bunlar bir insanın başına kırk yılda bir gelirdi ve ne sürpriz ama tam da benim başıma gelmişti. Bitmek, tükenmek bilmeyen bir kâbus gibi uykumdan uyanmayı bekledim. Kendimi çimdikledim, çığlıklar attım. Ama o uykudan asla uyanamadım. Uyanamayacaktım. Ben o kâbusun ta kendisiydim.

Çok ama çok uzun süren bir yolculuk karşıladı beni. Herkesten kurtulduk mu gerçekten diye düşünürken Odin'in arabasının kapısını benim için açmasıyla kendime gelmiştim ve maraton işte o andan itibaren başlamıştı. Sormak istediğim sorularımdan hiçbirini soramadan Odin bir bir hepsini kendi kendine cevaplamıştı adeta. Her şey hazırdı. Sahte kimlikler, pasaportlar, biletler hatta gidip yaşayacağımız ev bile. Kısacık bir süre zarfında halledebilmişti bunu. Başta çok sorguladım. Tüm bunların bu kadar çabuk halledilmesi imkânsız gibi gelmişti. Fakat unuttuğum bir şey vardı. O çok köklü bir savcının oğluydu. Aynı zamanda FBI için çalışıyordu. Ulaşamayacağı ve elde edemeyeceği şey yoktu. Ama yine de benim için tüm hayatını, mesleğini tehlikeye atmış olduğu düşüncesi kurtçuklar beynimi işgal etmiş gibi hissettiriyordu. Helsinki Havaalanına inip de kiralık arabamız geldiğinde, ilk sorum ona bu olmuştu.

''Ya sen ne olacaksın? Mesleğin, hayatın ne olacak? Benim yüzümden başına tüm bunların gelmesini hak etmiyorsun.''

Sanki Dünya'nın en sıradan olayıymış gibi baktı yüzüme. Kendimi küçük yaşlarda sınıf arkadaşları tarafından zorbalığa uğrayan çocuklar gibi hissettim. Az kalsın benimle dalga geçecekti.

''Bana hiçbir şey olmaz.'' dedi ''Ben yıllardır bu şekilde yaşıyorum. Çünkü kendime ve hayatıma koyduğum kurallarım yok. Eğer ortada yanlış bir şey varsa düzeltirim. Yoksa da yoluma devam ederim. Emin ol ortada baya bir yanlış dolanıyor.''

''Gerçekten katilin ben olmadığıma inanıyorsun değil mi?''

Güldü. Gerçek bir gülüştü bu.

''Hayır sen katilsin ve ben de seni Finlandiya'ya tatile getirdim.''

''Hoş değil.''

''Ama boş bir soru.''

Sonra hiç ağzımı açmadım. Kiralık arabamızı sürüyordu ve bu yol bizi nereye götürüyordu onu bile bilmiyordum. Merak ediyor muydum? Biraz. Ama sormak benim için bir vakit kaybı olurdu. Gidecektik ve görecektim. O yüzden sustum. Sadece yol boyunca önümüze çıkan ve bizi terk ederek arkamızda kalan yemyeşil ağaçlara, her zamankinden daha parlak ve açık olmaya yemin etmiş gökyüzüne bakmak istiyordum.

Ortalama iki saat sonra o tabelayı gördüğümde mutluluktan küçük dilimi yutmak üzereydim.

-Lappeenranta'ya varmak üzeresiniz.-

TANRILAR MECLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin