Bölüm 9 - Görünmez İp

33 8 3
                                    

''Sır perdesi aralanıyor! Küçük yıldızlarınızdan bırakmayı unutmayın, sizleri seviyorum!''
not: Görselde Freya bulunuyor. Yapay zeka ile oluşturduğum karakterim ile tanışın.🧡

Sırlar birbirine sıkı sıkıya bağlı olan bir aileyi bile dakikalar içinde darmadağın edecek kadar aşağılık bir güce sahiptir. Tüm ruhunuza kara büyü yapılmışçasına sizi lekeler ve kapkaranlık bir yola sürükler. Her gün içten içe içinizi yiyip bitiren bir kurt gibidir. Küçüktür ama etkisi mide bulandırır ve bilinenin aksine sırlar paylaştıkça rahatlatmaz. Yayıldıkça yayılır. Bir bakmışsın ki bir labirentin içinde aynı yerde döner durursun. Yol hiç bitmez, çıkış hiç görünmez. Sonra sen de çıkışı aramayı bırakırsın ve ruhunu o kara büyüye teslim edersin. Labirentte dizlerini karnına çekip, ölümü bekleyen bedeninin gölgesi duvarlarda gezinir. Ama o gölgeyi senden başka kimsecikler görmez. Çünkü labirentteki kişiler asla birbirlerini bulamazlar.

Biz o labirente daha girmemiştik belki ama ruhumuzun derinlerinde çalan tehlike çanları bunun çok yakında olacağının habercisi gibiydi. İçimden bir ses bir süre sonra etrafında kimseyi bulamayacaksın diyordu. Yeni yeni tanıdığım ve güvenmek istediğim bu insanlar sanki bir toz bulutu olup, ortadan kaybolacaklardı. Sonra yine yalnız kalacak, yine yalnız kalacak ve yine yalnız kalacaktım. Buna mahkumdum. Herkes beni teker teker terk ediyordu. Kimi sevsem hayatımdan izleri silinmeye yemin etmiş gibi arkasını dönüp gidiyordu. Benim birilerini sevme hakkım yok muydu? Kalbim böyle bir yeteneğe sahip değil miydi? Sevginin yeteneği mi olurdu hiç. Dümdüz sevgiydi işte. Çıkarsız, yalansız, dolansız.

Evet.

Ben bunların hiçbirine sahip değildim. Belki de kimi sevmeye çalışsam ellerimden uçup, gitmelerinin sebebi buydu. Yalanlarım. Arkasına gizlendiğim o sahte dünyam. Ruhuma resmen düşmanlık ediyorlardı.

Oysa ne kadar basitti öyle değil mi? Birini sevmek. Doğruları söylemek.

Tüm gerçeklik iki dudağının arasındayken sevmek çok kolaydı, birilerini güvendirmek çok kolaydı. Gerekli olan tek şey buna istek duymaktı o kadar. İstiyor muydum?

Hem de çok.

Yapacak cesarete sahip miydim?

Belki. Ama hiç emin değildim.

Ne kaybederim ve ne kazanırım diye düşündüğümde cevap her ikisi için de hep aynı çıkıyordu. Annemi öldürdüğümü düşündükleri için yaşadığım ülkeden kaçıp, buraya geldim dediğimde kızlar bana korkunç bakışlarını dikip, arkalarına bakmadan ortamı terk edebilirlerdi. Yine ve yine annemi öldürdüğümü düşündükleri için yaşadığım ülkeden kaçtığımı söylesem beni anlayışla karşılayabilir ve destek olabilirlerdi. İşte böyleydi.

Kızlar ve kızlar. Her soru için iki aynı lanet olası cevap. Kızları kazanabilirdim ve kızları kaybedebilirdim.

Artık 'kaybedecek hiçbir şeyim yok' diyemiyordum. Kaybedecek tam yedi şeyim vardı. Gülsem mi yoksa ağlasam mı bilemedim.

Tam da Odin'in dediği gibi yirmi dakika sonra bahçedeki devasa ağacın altında toplanmış, biraz korku ve biraz da endişe içinde bekliyorduk. Partide olan şeylerden sonra kendimi iyi hissetmediğim için hızla ortamı terk etmiştik ve diğerleri de pek iyi sayılmazdı. Ne de olsa bir gecede birden fazla sarsıcı olay yaşamıştık ve buna en büyük katkıda bulunan şey işlediğimiz cinayetti. Kollarımızda beliren anlamsız dövmenin bahsini dahi geçirmek istemiyordum.

O kadar yorulmuştum ki dizlerim tutmuyor gibiydi. Korkudan tir tir titreyene kadar ayakta durmaya çaba göstermiş fakat en sonunda pes etmiştim. Bahçeye girer girmez kendimi ağacın altına attım ve bacaklarımı uzattım. Diğerleri de çok geçmeden etrafıma yerleşti. Kimseden ses çıkmıyordu. Dudaklarımızdan dökülecek her kelime için büyük bir korku yaşıyorduk ve korkumuz cesaretimizi gölgeliyordu. Sanki biri konuşsa dünyanın sonu kopacak gibi hissediyordum.

TANRILAR MECLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin