Bölüm 11 - Zehri İç, Cehenneme Git

27 2 0
                                    

Saatlerdir odamın soğuk zemininde oturuyordum. Düşüncelerimin zihnime akın akın düşmesine izin vermiştim. Canının yandığını başkalarına belli etmemek çok zordu. Bunun için elimden geleni yapsam da bazı zamanlar karşı koymakta epey zorlanıyordum.

Gözlerimi her kapattığımda annemin solgun yüzünü görmeye başlamıştım. Çoğu zaman pek de iyi uyuduğum söylenemezdi. Bazen onun ölümünü bu kadar erken atlatmış olmamdan dolayı kendimden nefret ediyordum. Ama diğer yandan böyle olmak zorundaydı. Çünkü ben de elimde olmadan karmakarışık bir dünyanın içine düşmüştüm. Annemi bu kadar kolay unutmak istememiştim. Unutmamıştım da. Kalbimin orta yerine düşen alev asla tam olarak sönmüyor, küllerinden yeniden doğarak tam orada kalmaya devam ediyordu. Kızgındım da. Yüzüne karşı öfkemi kusacağım bir beden dahi yoktu. Annemin bedeni çürümeye başlamış mıydı acaba? Gözyaşlarım birdenbire gözlerime hücum etti. Boğazımdan bir hıçkırık yükseldiğinde yumruklarımı sıktım. Kupkuru olmuş boğazımda yutkunmak için bir parça da olsa bir şeyler aradım ama nafileydi. Bana neden hiç bunlardan söz etmemişti? Bir gün öleceği ihtimalini, benim yalnız kalacağımı hiç düşünmemiş miydi? Tüm bunları çok daha önceden bilmeyi hak ediyordum. Belli ki beni koruduğunu sanmıştı fakat şu an çok daha büyük bir tehlikenin içine birdenbire düşüvermiştim.

Bir süre odada yankılanan hıçkırıklarımı dinledim ve hiç de durdurmaya çalışmadım. İçimden ağlamak geliyordu. Saatlerce ağlayıp, gözyaşlarımı kurutmak istiyordum. Dizlerimle buluşan ağrılarla dolu başım bana artık ağır gelmeye başlamıştı. Karanlık odamda, soğuk zeminde otururken kollarımı vücuduma sardım. Birinin bana sarılmasına ihtiyacım vardı ama kendimden başka kimse yoktu sanki. Gözyaşlarımdan ıslanan kazağımın kollarındaki nem tenimi buz gibi yapmış, içimi titretmişti. Sadece ben vardım. Karanlığın içinde bir ışık hüzmesinin çıkıp, gönlümü aydınlatmasını ve zihnimi rahatlatmasını istedim.

Yalnızlık insanın üstüne sinen ve ne kadar yıkanırsa yıkansın bir türlü çıkmayan sigaranın kokusu gibiydi. O kadar kalabalıktı ki! Ama ben aslında yapayalnızdım. En acısı da bu kadar kalabalıkta bu denli yalnız olmaktı. İnsan bu kadar acının içinde kalabalıktan gelen sesleri bir uğultuya dönüştürüyor ve benliğiyle başa çıkmanın yollarını arıyordu. Her şeyi bildiğimi sanıyordum ama hiçbir şey bilmiyordum aslında. Gençken hiçbir şey bilmediğinizi sanırlar. Ben gerçekten hiçbir şey bilmiyordum.

Keşke kalbimin bu denli acımasının sebebini de bilmeseydim. Şu an neden ağladığımı, buraya neden geldiğimi, bu gece ne yapacağımızı... Bunların da hiçbirini bilmek istemezdim. Gençken hiçbir şey bilmediğinizi sanırlar. Biliyordum belki de. Her ne kadar istemesem de birçok şeyi biliyordum.

Kafamı yasladığım dizlerimden kaldırıp, karanlığa alışmış gözlerimle etrafıma bakındım. Yaşlar yüzünden görüşüm biraz bulanıklaşmıştı. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum ve yaşlardan kurtulmaya çalıştım. Ağladığımı kimsenin bilmesine gerek yoktu. Ben diyarlar arasındaki tüm dengeyi koruyabilecek güce sahip olan bir tanrıça isem bu kadar zayıf görünmemeliydim. Camdan bir kalbim varmış gibi davranmayı derhal kesmem gerekti.

Geceye çok az kalmıştı. Bir saat sonra kızlar tekrardan buraya gelecek ve tüm hazırlıklar başlayacaktı. Saçlar, makyajlar yapılacak ve hepimiz beklediğimiz gibi bir değişime uğrayacaktık. Uğramak zorundaydık. Her şey kusursuz işlemeliydi.

Kızlar ve Odin öğle vakti evden çıkmışlardı. Odin tahminimce istediğim zehri bulmaya gitmişti. Daha erken dönmesini bekliyordum ama hala görünürde yoktu. Bu işi gerçekten becerebilecek miyiz diye düşündüm. Odin o zehri bulabilecek miydi? Kendinden çok emin konuşmuştu. Her şeyin yolunda gitmesi için elinden gelen her şeyi yapacağına emindim. Ben onun efendisiydim. Beni asla yarı yolda bırakmazdı.

TANRILAR MECLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin