Bölüm 8 - Acı İçin Vakit

28 7 2
                                    

''Canım dostlarım, beni o güzel yıldızlarınızdan eksik etmeyin. Umarım sizinle birlikte hikayemiz çok güzel ilerliyordur. Bölüm sonunda değerli yorumlarınızı olumlu ya da olumsuz mutlaka bekliyorum.''

İçim söndürülemeyen bir orman yangını gibiydi. Yalnızca bedenim kül olmuyor, içimdeki tüm hücrelerde cayır cayır yanıyordu. Üzerime kova kova su atsalar bile sönmeyecek gibiydi. Günden güne çoğalacak ve beni tamamen kül edene kadar baştan sona her zerremi yakacaktı. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. İnsan kendi yangınını nasıl söndürürdü ki?

Birini öldürmüştük. Cansız bir beden ayaklarımızın ucunda boydan boya uzanmış öylece yatıyordu. Söylemesi o kadar kolaydı ki. Birini öldürmek. Ölüm. Manasız derecede kolaydı.

İşin garip olan tarafı ise kendimi garip hissetmememdi. Çaresiz hissetmiyordum. Sadece içimin yanıyor oluşunu göz ardı etmeye çalışıyordum o kadar. Sanki bunu yapmak zorundaymışız gibi hissediyordum. Bu olay gerçekleşmek zorundaydı ve her şey bu noktadan sonra yoluna girecekti. Kader gibi. Dünya'nın neresine gidersen git asla kaçamayacağın kader gibi.

Hislerim beni yanıltır mıydı? Çoğunlukla hayır.

Bu sefer de yanıltmaması için dudaklarımdan dualar döküldü ve evrene karıştı. Bir an için benliğimin de evrene karışmasını istedim. Her ne kadar berbat hissetmesem de yorulmuştum ve bu bedensel bir yorgunluk değildi.

Zihnim yorulmuştu. Ölsem geçer miydi? Yoksa her şey aslında yeni mi başlardı?

Odin'i aradıktan sonra tam yirmi dakika geçmişti ki mağaranın kapısında görüldü. Parti hala devam ediyordu. Uzaktan gelen müzik sesinden bunu anlayabiliyordum. Böyle olması güzeldi. Herkes bizden uzakta eğleniyordu. Kimsenin dikkatini çekmeyecek ve işimizi halledecektik. Ayağımızın altında da meraklı insanlar dolaşmamış olacaktı. Kimse işlediğimiz günaha tanıklık etmeyecekti.

Odin, yanımıza yaklaşınca yerde yatan bedeni gördü ve hiçbir tepki vermedi. Hiçbir tepki. Yüzünün her zerresini gözlerimle taradım. En ufak bir duygu belirtisi yoktu. Korku, şaşkınlık, endişe hatta merak bile yoktu. Gözleri o kadar anlamsız bakıyordu ki ne düşündüğünü çözmek çok ama çok zordu.

''Nasıl oldu?'' dedi buz gibi bir ses tonuyla. Bir an için ''Sana inandım, katil olmadığına inandım ve seni buralara kadar getirdim. Sen yine de bir cinayet işledin.'' gibi cümleler kuracağını düşündüm ama başka hiçbir şey söylemedi.

''Kazaydı.'' dedim. Yüzüne doğru düzgün bakamıyordum.

''Tamam. Ama nasıl bir kaza?'' dibime kadar geldi. Benden, bizden bir cevap bekliyordu ama şoku hala atlatmış sayılmazdık. En iyi şekilde açıklayabilmek için iyice düşündüm.

''Partiye geldik.'' dedim yutkunarak.

''Orası belli.'' İşte şimdi göz bebeklerine kızgınlık tohumları ekilmişti. Sonunda yüzünde herhangi bir duygu durumu belirdiği için mutlu oldum. Olmamam gerekirdi.

''Bir oyun oynuyorduk. İki kişilik gruplar halinde ormana dağıldık ve ağaçlardan şifreler toplamamız gerekti.''

Cevap verecek mi diye bekledim. Beni yalnızca suskunluk karşıladı.

''Elena ile birlikteydim ve o sırada telefonumuza mesajlar gelmeye başladı.''

''Kimden?''

''Bella'dan.''

Devam et der gibi elini salladı.

''Tessa'ya bir şeyler olduğuyla ilgiliydi ve kendisi de kapana kısılmış gibiydi. Başta anlayamadık ama sonra bir adamın Tessa'yı taciz etmeye çalıştığını düşündük ki gerçekten de öyleydi.''

TANRILAR MECLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin