AŞM| Bölüm: 22
Küçükken annemin bana anlattığı prenses masallarını gerçek sanırdım. Nitekim prensesler vardı dünyada, prensler tarafından çokça sevilip, her şeyden ve herkesten korunulan. Öyle bir şeyin gerçekte olmadığını, küçük bir prensesin ruhunu katleden zalim prensi tanıdığımda anladım.
Anna Meryem Aksel
Dünyadaydım, yaşıyordum, nefes alıyor ve de çokça acı çekiyordum. Ne yazık ki hâlâ ölmüş değildim. Çok istiyor olmama rağmen zamanım henüz dolmamıştı.
"Eren'i babasız mı bırakacaksın gerçekten? Beni öldürecek misin? Beni öldürdün sen... Katilsin sen Anna! Sen bir katilsin... katil..."
Karanlığın içinden durmaksızın bana aynı şeyleri haykıran kişi Hakan'dan başkası değildi. Ruhuma işkence çektirmekten zevk alıyordu sanki. Celladım olmuştu, katili olduğum günden bu yana. Derin bir nefesin eşliğinde beni nefessiz bırakan o kötü kabustan uyandığımda göğüs kafesim hiddetle inip kalkıyordu. Geçmiyordu, bitmiyordu, ben azar azar tükenirken işkencem bir türlü son bulmuyordu.
Odanın içi zifiri karanlıktı. Bahçeden içeriye dolan ışık etrafımı aydınlatmaya yetmiyordu. Ruhum etrafımı saran karanlıktan daha da karanlıktı ki yaşamak ağır geliyordu artık. Yataktan destek alarak doğruldum ve baş ucumdaki abajuru yaktım. Saate baktım, beşe çeyrek vardı. Bir süre sonra güneş doğacaktı, ancak ben bundan sonra hep karanlıkta kalacaktım, biliyordum.
Bir elimi yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimin üzerine bastırdığımda diğer elimle yataktan destek alarak oturdum. Üç gecedir, tam üç gecedir aynı kabuslarla uyanıyordum ki bu gidişle kafayı yiyecektim. Bunun bir şekilde son bulması gerekti, ancak nasıl?
Seyyid Han'ın kafam dağılsın diye beni götürdüğü düğünde kanla noktalanınca sinirlerim hepten harap olmuştu. Şu üç günde çok fazla silah sesi duymuş, çok fazla kan görmüştüm. Üstelik elimdeki kanda henüz geçmemişti. Zaten iyi olmadığımı fark eder etmez beni eve geri getirmişti Seyyid Han. Evet, bir daha ölsem dönmem dediğim o malikaneye geri dönmek zorunda kalmıştım. Gecenin bir yarısı eve geri döndüğümüz için henüz evdeki kimseyle karşılaşmamıştım. Ancak birkaç saate sabah olacaktı ve ben hiç istemesem de o insanlarla karşı karşıya gelecek, aynı sofraya oturacaktım. Melekten farksız yüzlerine bakacak, iblisten bozma kişilikleriyle savaşmak zorunda kalacaktım.
Uykuya dalalı iki buçuk üç saat ya olmuştu ya da olmamıştı. Bedenim yorgunluktan çökmek üzereydi, gözlerimden uyku akıyordu ancak ben ne zaman gözümü kapatsam Hakan'ı gördüğümden hiçbir şekilde uyuyamıyordum. Hakan'a üzüldüğüm yoktu. Hak ettiğini yaşamıştı, buna inancım tamdı. Lâkin vicdanım susmak bilmiyordu ki! Bilinçdışım benimle oyunlar oynuyordu, bana kafayı yedirtecek görüntülerle, seslerle zehrediyordu aldığım her nefesi.
Yukarıya çıkarken benimle kalmayı teklif etmişti, Seyyid Han. Nitekim iyi olmadığımı, uykuya daldığım her anda sıçrayarak uyandığımı, kabuslarla boğuştuğumu biliyordu. Son üç gecedir yanımdan bir an bile ayrılmamıştı. Hem o yanımdayken daha iyi hissediyordum. Ancak kabul etmemiştim. Züleyha'yı günahım kadar sevmiyordum, fakat yine de bu şekilde üzerine gitmek istemiyordum. Zaten ben istemeyince o da ısrar etmemişti.
Bir daha uyuyamayacağıma emin olduğumda üzerimdeki pikeyi kenara attım. Yataktan destek alarak ayağa kalktım. Bedenim iyice ağırlamıştı, eskisi gibi rahat bir şekilde oturup kalkamıyordum. Lâkin son bir haftadır kasıklarıma tuhaf sancılar giriyordu ki beni asıl zorlayan buydu. Doktorun söylediğine göre bedenim doğuma hazırlanıyordu. Ben kendim hazır değildim ki daha!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALABORA | Şah & Mat ✔
Mystery / ThrillerCihanşah Serisi - I +18 - Yetişkin İçerik (Küfür, argo, cinsellik... içerir.) ♤ Geçmişin gölgesi, geleceğin kaygısıyla debelenirken, bir de bakmışsın ki yıllar geçmiş çoktan. Sen ise olduğun yerde karanlıklar i...