Kızıl Ay, utangaç bulutların karanlık sırlar sakladığı hüzünlü gecede bütün acısıyla kan ağlıyordu.
George sigara içmek için dışarı çıkmıştı. Hava almak, diyordu buna. Ciğerlerini bağımlısı olduğu zehirle doldurarak bayram ediyordu. İçmeye ilkokulda başlamıştı ve on yıllık içici hayatında defalarca bırakıp başlamış, en sonunda pes ederek sigaraya yenik düşmüştü.
Bir AVM'nin üst kattaki açık hava otoparkındaydı, kapı görevlisi olarak çalışıyordu ve bugün gece vardiyası ondaydı. Sabaha kadar üçüncü katın üçüncü giriş kapısında nöbet tutacaktı. Sevgilisinden yeni ayrılmıştı ve kumar borcu da dağ gibi birikmişti, bir işe ihtiyacı vardı. Yirmili yaşlarının başında olmasına rağmen dev gibi cüsseye sahip olmasından bu işi uygun görmüştü. Kapı ağzında dikil, gelenlere hoş geldin, de ve bir sorun çıkarsa (ki asla çıkmazdı) destek çağır. Şu ana kadar gayet rahattı, bir şikayeti yoktu.
Ailesinin önünde koşuşturan çocukları izledi, ikisi kız, biri erkek. Kızların elinde pamuk şekerler vardı, erkek olan onun yerine elma şekeri tercih etmişti ve kızları takip ediyordu. Anne kısa saçlı ve sarışın bir kadındı, baba ise eşine heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Onların arkasında el ele tutuşmuş, penguenler gibi yürüyen genç bir çift vardı. George gülümsedi. İnsanları izlemek, onların mutluluklarını görmek hoşuna gidiyordu. Gün içinde binlerce yüz görüyordu ama aklında kalanlar ya çok kaba ya da çok güler yüzlü kişiler oluyordu. Muhtemelen bu aileyi de uzun süre unutmayacaktı. Güzel bir eş, neşeli çocuklar, hafta sonu aile gezisi... Bu baba hayalini yaşıyordu, asla yaşayamayacağı aile hayatını.
Saatini kontrol etti, 20:00'ye iki dakika vardı ve sabah 6'ya kadar yoğun bir gece onu bekliyordu. Sigarasını son bir kez içine çekip söndürdü ve görev yerine geçti.
"İyi akşamlar Robert."
"İyi akşamlar."
Robert kısa boylu, kırklı yaşlarında bir adamdı ama saatlerdir ayakta dikilmesine rağmen oldukça dinç gözüküyordu. Hatta kimilerine göre George'un şu anki hâlinden bile enerjik sayılırdı. Bir insan hayattan zevk almayınca ne kadar uyursa uyusun, ne kadar dinlenirse dinlensin hiçbir zaman gerekli enerjiyi toplayamazdı. George ayağa kalkıp mutluluğun peşinden koşmak zorundaydı ve bunun farkında olmasına rağmen kendi akıntısında sürüklenip gidiyordu. Çöplerle dolu, rahmet yağmurlarına muhtaç çamurlu bir akıntı.
Saat sekize gelince Robert yerini George'a bıraktı. AVM'nin en üst katında, üçüncü giriş bölümüne bakıyordu şimdi. Sağında bowling salonu, hemen karşısında sinema salonu vardı. Sol tarafında ise karşılıklı kurulmuş yemek zincirleri vardı. Genelde bu kapıdan girenlerin çoğu arabasını üst kattaki otoparka bırakan, yemek yiyip aşağıdaki giyim ve teknoloji mağazalarını gezen tipler olurdu ama arada sırada sinema için bu kapıdan giriş yapanlar da oluyordu. AVM 22.00'de kapanmasına rağmen bazı filmlerin bitişi gece yarısını bulduğundan, George'un bu gece yarısı sinema giriş çıkışlarını iyice kontrol etmesi gerekiyordu. Çıkanlar direkt bulunduğu giriş kapısından çıkmalıydı, başka yöne sapmak veya aşağı kata inmek yasaktı.
Genç bir erkek grubu içeri girdi. Heyecanlılardı, mutlulardı, şakalaşıp gülüyorlardı. George hüzünlenerek lisedeki hâlini hatırladı. Tek derdinin alnındaki sivilce ve yan sınıftaki kumral kız olduğu güzel yıllardı.
Bir kadın, siyahlara bürünen, özgüvenli bir şekilde içeri girdi. George ile aynı yaştalardı, siyah bir çanta taşıyordu ve deri ceket giymişti. Uzun tırnaklarını açık pembe ojeyle, dolgun dudaklarını ise yine aynı renkteki rujla süslemişti. Parfümü çilek kokuluydu, beline kadar uzanan sarı saçları ise şeftali. Gözleri yeşil, teni bembeyazdı. Zayıf bir kızdı ve yanakları çöküktü. George kadının çantasını dedektörle kontrol ederken gülümsedi. Ah! O güzel gülümsemeyi ölene kadar unutamayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK HİKAYELER
Mystery / ThrillerRahatsız edici boyutlara ulaşan bu karanlık (gotik) hikâyeleri okumaya cesaretin var mı? +18 İÇERİR Yazan: AryVelahrKer.