04; sana geldiğimde kayboluyorum

1.9K 301 380
                                    

[04]

"Seni istemediğimi düşündüğün
her an için,"

"Seni istemediğimi düşündüğün her an için,"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

taehyung;

Nefret; hayatımın çoğu noktasında hissettiğim, bildiğim, gördüğüm ve ilk öğrendiğim en temeldeki duyguydu. Ne kadar güçlü olabileceğini, öfke ile birleştiğinde insanlara neler yaptırabileceğini çok iyi biliyordum. Her ne kadar fazlasıyla mekan ve çok insan tanımadığım halde yargılarımı kırmayı başarsam da, nefreti iliklerime kadar hissettiğim ve birine karşı; içimde amansızca büyüttüğüm birçok an olmuştu.

Çoğu noktada, gereğinden fazla hissedilen diğer duygular gibi, beni kemireceğini, içten içe bitireceğini ve benliğimi parçalara ayırabileceğini düşündüğüm kadar güçlü bir duyguydu. Her ne kadar, nefretin ters teptiği anlar; diğer insanlar için daha fazla olsa da benim için nefret, hayatta kalmama sebep olan şeydi. Benden rahatsız olan her insana, hiçbir zaman görmediğim ve varlığından şüpheye düştüğüm ebeveynlerime, beni kabullenmeyen tanrılara ve en çok da dünyanın işleyişine nefret beslediğim, tüm benliğimle öfke dolduğum birçok an vardı.

Bu duyguyu, belki de, diğer insanlardan daha iyi tanır ve nasıl hissettirdiğini iyi bilirdim. Herkesten, her şeyden, nefes aldığım her dakikadan nefret ettiğim anlar bir şerit halinde gözlerimin önünden geçerken direkt karşımda oturan ve yanındaki beden dışında kimseyle ilgilenmeyen Jungkook'un oluşturduğu manzaraya beslediğim duygu; tam olarak buydu.

İnsanların içine karışmaya karar verdiğim her anın, sürekli etrafımda dolananların isteklerini giderebilirim diye düşündüğüm her günün pişmanlığını bana yaşatacak kadar güçlü fakat bir o kadar da buruk bir nefretti, önceden hissettiğim nefretin türevlerine benzemiyordu. Ne düşündüğünü, ne konuştuklarını bilmiyordum fakat gülüştüklerini gördüğüm her seferde beni öldüreceğini düşündüğüm gücü iliklerime kadar hissedebiliyor ve duygularımın altında eziliyordum. Daha öncesinde beslediğim, öfkemi harlayan ve herkese rağmen hayatta kalma isteğimi büyüten nefret; o anda beni aşağılara çeken ve her şeyi başıma yıkan yegane şeydi.

Derin bir nefes alarak dizlerimi kendime çektim ve sırtımı, üstündeki oymaları hissedebildiğim geniş sütuna yasladım. Birkaç gün içinde hızla soğuyan hava, genelde beraberinde sisi getirirken bugün, gökyüzü açık fakat kasvetliydi. Yağmur yağacağının habercisi olan ve sürekli hareket eden kara bulutlara bakışlarımı diktiğimde boğazımdaki yumruyu görmezden gelmeye çalışıyordum.

Kütüphanenin önünden ilerleyen ve kahverenginin baskınlık kurduğu geniş koridorda, yalnızca duvara asılı birkaç gaz lambasının aydınlatabildiği köşede onunla bir bütün oluşum gözlerimin önünden gitmiyordu. O ve ona ait her detay, yalnızca gözlerimle sınırlı kalmıyor; aklıma, tenime ve hissettiklerime yön veriyordu. Onu hissedebildiğim kısacık zaman diliminde yaşadığım rafine duygular, yavaşça yerini nefret ve öfkeye bırakırken ne düşünmem gerektiğini kestiremiyordum.

hesperusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin