7. BÖLÜM

69 10 20
                                    

Hyunjin'den:

Bangchan hyung uzun bir konuşma yaptı. Konuşması çok sıcaktı. Bir abi gibi sahip çıkmıştı. Ama bunu sırf soo-min üzülmesin diye yapmıştı. Hâlâ kimse soo-min'e alışamamıştı. Diğer grup arkadaşlarım da bunu hareketleriyle oldukça belli etmişlerdi.

Soo-min de bunu fark etmişti. Bu yüzden bangchan hyung odadan çıkınca belli belirsiz gözleri doldu. Onu böyle görmek beni oldukça üzdü. Aklıma hâlâ ilk gün söylediğim sözler geliyordu.

Ben böyle birisi değildim. O gün çok gergindim ve kesinlikle daha soo-min'i görmeden, tanımadan önyargı ile yaklaşmıştım. Tıpkı şuan üyelerin yaptığı gibi.

Onların aksine ben artık kesinlikle soo-min'e alışmıştım. Ve kendi yaptığım hatayı telafi etmek için onun bir daha asla üzülmesine izin vermeyecektim elimden geldiğince.

Evet oldukça zor olacaktı biliyorum ama bunu yapacaktım. Onun daha çok üzülüp acı çekmesini istemiyordum ve izin vermeyeceğim.

Üyeler oldukça zor alışacaktı. Çünkü biz gruba asla kimseyi dahil etmemiştik. Ama bunu da başaracaktım.

Soo-min'e baktıkça içimde farklı duygular oluşuyordu. İlk önce acıma duygusu sandım. Ona çok üzüldüğüm için. Ama acıma duygusu değildi.

Daha sonra suçluluk duygusu sandım. Kalbini gereksiz yere kırmıştım ve bundan dolayı gerçekten suçluluk duyuyordum ve hâlâ da duyuyorum. Ama bu suçluluk duygusu da değildi.

Aslında aklıma bir şey geliyor ama... Hayır! Bunu şuan düşünmeyeceğim. Daha sonra halledeceğim.

Bunları düşünürken soo-min'e baktım. Gözleri dolmuştu ve çok derin şeyler düşünüyordu.

Onun da bu gruba isteyerek gelmediğini biliyordum. Biz sadece kendimizin istemediğini düşünerek çok fazla bencillik etmiştik. Onun duygularını yok saymıştık. Ben kendi hatamın farkına erkenden vardım ancak hâlâ diğerleri bunu fark edemedi.

Soo-min'in kalbini bilerek kırmak istemediklerini zaten biliyorum. Mesela jeongin hâlâ soo-min'i istemiyor. Ama kalbi kırılmasın diye hiçbir şey demiyor. Oldukça yakın davranıyor, kendini yalnız hissetmesin diye. Ve üstelik hatırlatmam lazım ki soo-min jeonginin kafasına tam anlamıyla telefon fırlattı.

Mesela Minho hyung. Soo-min'i hâlâ grupta istemiyor, ama soo-min kırılmasın diye sesini çıkarmıyor. En güzel şekilde onu tedavi ediyor. Oldukça kibar yaklaşıyor.

Bangchan hyung ise soo-min'i istemese bile ona abilik yapmaya hazır. Bizi koruduğu gibi, bize çok iyi bir lider olduğu gibi soo-min'e de aynısını yapacak.

Diğer üyelerin de aynı düşündüğüne eminim. Soo-min herhangi bir şey istese, kalbi kırılmasın diye ikiletmeden yaparlar. Ancak onu hâlâ grupta istemiyorlar ve bu her ne kadar onlar belli etmemeye çalışsa bile ister istemez belli oluyor.

Dün yaptığım davranışlardan dolayı hâlâ kendime oldukça kızgındım. Diğer üyelerin aksine, ben artık onu grupta istiyordum. Evet, bu suçluluk duygusu ya da soo-min'e acıdığım için değildi. Neden diye sorarsak... Ben de bilmiyorum ve bunun üstünde daha sonra duracağım. Çünkü şuan soo-min gerçekten çok üzgün görünüyor.

Sabah onu kendime çektiğimde, bana yaslanarak uyuya kalmıştı. Kendimi çok özel hissetmiştim. Minho hyung ise çok şaşırmıştı. Onun çok gergin olduğunu ama bana sarılınca bir anda sakinleştiğini söyledi. Yine ona sarılırsam iyi gelebileceğini düşündüm.

Koltuk altlarından tutarak bir anda yine kendime çektim. Bu ani hareketle korktuğunu anladım. Hemen ona açıklama yaptım.

"Yanlış hatırlamıyorsam bir sözüm vardı. Şimdi sözümü tutacağım. Rahatına bak ve uyu."

Bu pozisyon belimi ağrıtıyordu. Ben de soo-min'i kucaklayıp yataktan kalktım ve sırtım yatak başlığına denk gelecek şekilde geri yatağa oturdum.

"Belimin ağrımasını istemeyiz galiba?"

Dedim ve Soo-min'i tekrar koltuk altlarından tutarak, bu sefer yan bir şekilde bacağımın üstüne oturttum. İlk başta biraz şaşırsa da daha sonra bunu bekliyormuş gibi hızla kafasını boynuma gömdü.

"Hadi şimdi güzelce uyu. Ben burdayım. Uyanınca da Dohyun amcayı ararız ve konuşursun."

Dedim. Hiçbir şey söylemeden derin derin nefes alıyordu. Hâlâ kendimi kötü hissediyordum ve ondan bir kez daha özür dilemeye karar verdim. Gerçekten ne hissediyorsam söyleyecektim.

"Soo-min özür dilerim. Dünkü olanlar için ve... Ah boşver. Özür dilerim sadece. Bir daha böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyeceğim. Kimse seni kabul etmeyebilir, ama ben kabullendim. İyi uykular."

Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Uyumadığını biliyordum ama bana cevap vermiyordu. Kendimi kötü hissettim. Bir cevap bekliyordum. Kendimi asla affetmeyecektim ama en azından biraz da olsa içim rahatlayacaktı.

Yine de bir şey demedim. Zaten çok geçmeden uyuduğunu, yavaşlayan nefes seslerinden anladım.

Yaklaşık kırk dakika sonra Soo-min'in acı dolu inlemeleri ile gözlerimi açtım. Uyumamıştım ama gözlerim kapalı düşünüyordum. Acı inlemeleri artınca kafamı kaldırdım ve yüzüne bakmaya çalıştım. Ama kafasını boynuma gömmüştü ve yüzü gözükmüyordu.

Bu sırada boynumda hissettiğim ıslaklık ile ağladığını anladım. Kendimi çok kötü hissettim. Şuan acı çekiyordu ama ben hiçbir şey yapamıyordum.

Boşta olan kolumla hemen telefonumu aldım. Minho hyunga mesaj attım. Çok geçmeden minho hyung odaya geldi.

"Ne oldu Hyunjin?"

"Bilmiyorum, bir anda acı içinde inlemeye başladı. Hâlâ uyuyor. Ayrıca ağlıyor da. Ne yapacağım?"

Çaresiz çıkan sesime karşılık Minho hyung hemen yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Eğilerek önce soo-min'in ateşine baktı. Daha sonra da kolundaki yaraya bakmak için uzandı. Koluna dokunur dokunmaz soo-min daha güçlü çıkan sesle yeninden inledi.

Minho de geri çekildi ve sandalyeden kalktı.

"Endişelenme Hyunjin. Yarası daha çok taze. Acıması da normal. Yapacak bir şey yok. Yemeğini yeterince yemediği için ağrı kesici verirsek vücuduna zarar verir. Sen içini rahat tut. Sorun yok. Yine de böyle bir şey olursa her zaman haber ver. Sonuçta bu durum tehlikeli de olabilir."

Dediklerinden dolayı üzülmüştüm. Soo-min acı çekecekti ve benim elimden bir şey gelmeyecekti. Verdiğim söz ile çelişiyordu.

Minho hyung sandalyeden kalktı ve kapıya yöneldi. Tam çıkacağı sırada bana döndü.

"Hyunjin sen de biraz dinlen istersen. Çok yorgun gözüküyorsun. Dün de oldukça fazla kan verdin ve hemen toparlanamazsın. O yüzden dinlenmen gerekiyor."

"Tamam hyung, uyuyacağım."

"İstersen benim yatağıma yatabilirsin. Biz üyelerle salondayız."

"Teşekkürler hyung, burda yatarım. Burda, soo-min uyanana kadar bekleyeceğim.

"Tamam Hyunjin dinlenmene bak."

Diyerek odadan çıktı.

Ben de soo-min'i kucaklayıp yatağa yatırdım. Ağrısı azalmış olmalı ki artık ses gelmiyordu. Yatağa güzelce yatırıp üzerindeki battaniyeyi de düzelttim. Kaşlarını çattı ve homurdanmaya başladı. Bu haliyle çok tatlı gözüküyordu.

Ben de yanına yattım ve onu izlemeye başladım. Haddinden fazla güzeldi.

Bugün ağladığından bahsetmeyecektim. Kendini sürekli kasıyordu. Bunda benim de payım vardı. Ağladığı için ona güçsüz demiştim. Kendini kötü hissetmesin diye bunu söylememeye karar verdim ve Minho hyunga da mesaj atarak onun da söylememesini rica ettim.

Kendimi oldukça yorgun hissetmeye başlamıştım. Göz kapaklarıma artık engel olamıyordum ve ben de direnmeyi bırakarak gözlerimi kapattım. Uyumaktan farklı olarak bir anda bilincim kapandı. Ve ben çok üzüldüm. Son kez baktığımın bilincinde olarak soo-min'e doyarak bakmak istemiştim.

Stray Kids Mafya GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin