44- Akıntıdaki Tek Dal

128K 7K 4.4K
                                    

1 Milyon görüntülenmeye ulaştık, okuyup destek veren herkese teşekkür ederim.

Bölüme geçmeden önce,

Aranızda diş hekimliği okuyan veya bu alanda çalışan yakınları olan bazı kişiler diş hekimliğiyle ilgili yazdığım sahnelere müdahale ediyor kimi zaman. O öyle değil de böyle olmasın gibisinden. Bu sahneleri yazmadan önce bir diş hekimiyle konuşup öyle yazıyorum. Yani sıfır bilgiyle ortaya bir şeyler atmıyorum, ona soruyorum.

Keyifli okumalar dilerim.

En sonunda dillendirmekten bile korktuğum o şey, başıma gelmişti.

Dişim ağrıyordu.

Ağrısı hiçbir şeye benzemiyordu. Ağzımı açamıyor, konuşamıyordum. Uyurken dişlerimi çok sıkmış olmalıydım. Sabah kalktığımdan beri ağrıyordu. Ya da belki de Rüzgar'ın bunu ara ara dillendirmesinden dolayı olmuştu. Ve Rüzgar'ın kolumdan tutup beni kliniğe götürmesinden deli gibi korktuğumdan ağrı kesicilerin nerede olduğunu da ona soramıyordum. İkimizin de sorumlu olduğu alanlar vardı. Rüzgar, evdeki sağlık malzemelerine ve ilaçlara hâkim olan taraftı.

"Günaydın güzelim."

Rüzgar, mutfağa girip ağrıyan dişimin olduğu taraftaki yanağıma derin bir öpücük bıraktığında yüzümü buruşturup yanağımı refleksle ondan kaçırdım. Yüz ifadesi anında değişmişti. "Meltem?" diye sorarcasına konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. "Seni kızdıracak bir şey mi yaptım?"

"Yok," dedim yavaşça. "Günaydın."

Gözleri kısıldı. "Meltem?" dedi tekrardan.

"Kızmadım," diye ısrarla konuştuktan sonra parmaklarımın ucunda yükselip dudaklarına hafif bir öpücük bıraktım ve "Günaydın," dedim. Onu hunharca öpemeyeceğim kadar ağrım vardı. Resmen tüm gücüyle evrene yirmilik dişimin ağrı yapması için enerji göndermişti ve şimdi de karşılığını alıyordu.

Bir kere daha düşünmüştüm de... Sanırım ona kızgındım. Elimde olmadan ona kötü bir bakış attım. "Şu an bana kızgın olduğunu fark ettin," diyerek düşüncelerime tercüman olduğunda sanki bu çok güzel bir olaymış gibi, tatlı tatlı gülümsüyordu.

"Nedenini söyleyecek misin?"

"Söylememeyi tercih ederim," dedim ağzımın içinde. Dişlerimi birbirine bastırmamak için gösterdiğim çaba ses tonumu dahi etkiliyordu. Rüzgar'ın bakışları dudaklarıma indiğinde anlamasına ramak kaldığını hissederek ona arkamı döndüm ve aldığım kahvaltılıkları eline tutuşturdum.

Bir şeyler yemenin düşüncesi dahi ağlamak istememe neden oluyordu ancak yemek zorundaydım. Ağrı kesici içebilmem için bir şeyler atıştırmam gerekiyordu. Rüzgar'ın ağrı kesicileri nereye sakladığını o gittikten sonra da bulabilirdim. Acaba ona farklı bir şekilde sorsam...

"Rüzgar?" diyerek denemeye karar verdim ve bedenimi ona doğru çevirdim. Hâlihazırda bakışları bendeydi. "Ağrı kesiciler nerede?"

Yüzünden farklı bir ifade geçti. "Neden sordun? Bir yerin mi ağrıyor?"

"Reglim yaklaştı, bu sefer çok ağrılı geçecekmiş gibi geliyor. Yağmur çamur derken..." diye mırıldanırken arabanın içindeki yüz kızartıcı anılarımızı hatırlayarak yutkundum. Yalan söylememiştim. Gerçekten de bu ay ağrım olacakmış gibi geliyordu ve gerçekten de reglim yakındı. Hatta belki biraz da gecikmişti. Bilmiyordum, olan biten her şeyden sonra zaman algım kalmamıştı ve tüm olanlardan sonra gecikmişse de bu normaldi.

"Evde ağrı kesici kalmadı," dediğinde dünyam başıma yıkılmıştı. "İş çıkışı alıp gelirim."

O işten çıkana kadar ağrıdan ölecektim. Acıya dayanıksız değildim. Yaşam koşullarım dolayısıyla fiziksel acı, bana çok tanıdıktı. Ama sürekli bu sızıya katlanmak gerçekten zordu. Buse, yirmilik dişim ağrı yaptığında Rüzgar'ın kapısında biteceğimi söylerken haklıydı. Kendimi henüz bu derece kaybetmemiştim ama ağrı kesici olmadan bir saat daha geçirecek gücüm yoktu.

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin