0.8 - sancılar ve itiraflar

262 44 34
                                    

Gece çökeli saatler olmuştu. İnce rüzgarlar yaprakları nazlı bir şekilde okşuyor, diğer böceklerin melodisine katılarak insanın zihnini sakinleştiren türden bir şarkı söylüyordu. Soğuktu lakin insanların kalplerini üşüten türden değil, sıcak bir çay eşliğinde izlenilesi türdendi. Sessizdi, yumuşak ve sakin.

Severdi General Jeon bunu. Baharın kışa ulaşmadan önce hafif hafif süzülüşünü, bir zaferi tattıktan sonra sessizlik içinde oturup az da olsa sakin bir zihnin keyfini sürebilmeyi, bu zıtlıkların bir şekilde uyum yaratmasını severdi. Tuhaf bir şekilde, istediği her şeyi elde edebilmesine rağmen, bu sükûnete ulaşmak için her şeyden fazla bedel ödemek zorunda kalıyordu. Tümüyle kaosun ve düzenli bir karmaşıklığın hüküm sürdüğü hayatı için bu açıkça bir lükstü.

Bu yüzden bunu olabildiğince uzatıyordu. Simishi'yi yeneli iki günü bulmak üzereydi, aslında bir an önce karargaha dönüp imparatorluğa bir rapor göndermeliydi ama ondansa General sahil şeridindeki birliklerine haber vererek onların kamplarına yerleşmişti. Hem savaşçılarının da dinlenmeye ihtiyacı vardı, çok kayıp vermişlerdi ve herkes yorgundu. General her seferinde buna alıştığını sanıyordu ama hayır, kaybettiği her savaşçısı için derin bir burukluk hissediyordu.

Hiç kutlama yapılmasına izin vermezdi bu yüzden. Sığdıramazdı. Savaşçılarının şarap içmesi serbestti ama bu kadardı, zaten çoğu zaman hiçbirinin kutlama yapası da gelmezdi.

Parmaklarını usulca dağınık saçlarından geçirdi General. Lambada titreşen ışığa bakan koyu kahve gözleri hafifçe kısıldı. Tüm bunlar bir yana dursun, apayrı bir şey daha vardı. Karargaha gitmektense buraya gelmesinin oldukça önemli bir sebebi daha... Şifacı.

Şifacısı.

Derin bir nefes aldı Jungkook. Fark etmedi bile lakin masanın üzerindeki parmakları usulca kıvrıldı. İşte duramadığı tek noktaydı bu. Silemediği tek konu. Hiç aklından çıkmadığı gibi, fırtınalar estirmeyi de kesmiyordu. Hemen yan çadırındaydı oysaki, birkaç adım ötesinde. Muhtemelen uyuyordu, halsizliği için Jimmy'e bir ilaç hazırlatmıştı ve bu da şifacısını derin uykulara sürüklüyordu. Gitmemek için hiçbir sebebi yoktu, tam şimdi kalkıp gidebilirdi ama kızın bilinci yerinde değilken onu rahatsız etmek istemiyordu.

Sıkıntılı bir nefes verdi dudaklarının arasından, elleriyle yüzünü sıvazladı. Karmaşıktı Jungkook, şaşkındı. Her ne olursa olsun, tüm bu kıyamete Roséanne'in dayanabileceğini hiç düşünmemişti. Vazgeçer, demişti. Pes etmesini beklemişti hep, gelip ondan büyükannesinin yanına dönmeyi dilemesini ama tabiri caizse ağzını bile açmamıştı Roséanne. Sessizce, sükunet ve sabırla uyum sağlamıştı koca bir orduya. Huysuzlanmamış, söylenmemişti. Oysaki General sık sık onun düşünceleriyle boğuştuğunu fark ediyordu ama buna rağmen gıkını bile çıkarmamıştı. Hatta gelmiş ve ona bir güzel ayar bile vermişti. Tanrı biliyor ya, bunu bir türlü aklından çıkaramıyordu General.

Zihnine doluşan anılarla gözlerini kapattı birkaç saniye için, dişlerini sıktı. Sabrediyordu... evet, sabrediyordu. Bu isteğe teslim olacak değildi ya? Koskocaman General Jeon'du o nihayetinde.

Dişlerini gıcırdattı. Sanki bu düşüncelerini dağıtmasına yardımcı olabilecekmiş gibi başını hızla iki yana salladı. Sükunet mi demişti az önce? Sikerlerdi sükuneti. Kafasında esamesi bile okunmuyordu. Düşünceleri bu etkenden tamamen uzaktı. Zira susmayı unutmuş gibiydi, ne zamandan beri bu kadar itaatsizdi ki?

Öfkeyle homurdandı, elinin tersiyle masasının üzerindeki kağıtları gelişi güzel itiverdi. Derin bir nefes aldı dudaklarının arasından, tuttu ve sonra yavaşça verdi. Birkaç kez daha tekrarladı bunu, düşüncelerinin akışını izledi. Ne zaman böylesine karışsa bunu yapardı. Anlamsız ve dayanaksız bir meditasyon gibiydi ama işe yarıyordu işte.

|•| Verdant |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin