Eylül, sonbaharın ilk ayıydı. Hava serin, yapraklar sarı ve kırmızı renklere bürünmüştü. Eylül, aynı zamanda yeni bir okul yılına başlamanın da ayıydı. Bu yıl, üniversitenin son senesiydi. Mezun olup hayata atılacaktı. Ama henüz ne yapacağına karar vermemişti. Belki yurt dışında yüksek lisans yapar, belki de bir iş bulurdu. Hayatının önünde pek çok seçenek vardı.Eylül, okula giderken otobüste yer bulamadı. Ayakta dururken, yanında oturan bir genç adamın ona baktığını fark etti. Adam, yakışıklı ve sempatik görünüyordu. Gözleri mavi, saçları kumraldı. Eylül, onun da üniversite öğrencisi olduğunu tahmin etti. Adam, Eylül'e gülümsedi ve selam verdi.
- Merhaba, ben Kerem. Senin adın ne?
- Merhaba, ben Eylül.
- Güzel bir ismin var. Hangi bölümde okuyorsun?
- Teşekkür ederim. Ben psikoloji bölümündeyim. Ya sen?
- Ben mühendislik bölümündeyim.
- Anladım. Peki neden psikolojiye ilgi duyuyorsun?
- Aslında çocukluğumdan beri insanları anlamaya çalışıyorum. Neden böyle davranıyorlar, neler hissediyorlar, neler düşünüyorlar diye merak ediyorum. Psikoloji bana bunları öğretiyor.
- Çok ilginç. Ben de mühendisliği seviyorum çünkü matematik ve fizik gibi bilimleri seviyorum. Ayrıca yeni şeyler tasarlamak ve üretmek hoşuma gidiyor.
- O da çok güzel.
İkisi de birbirlerine sempati duymuşlardı. Otobüs okula yaklaştıkça, sohbetleri de daha samimi oldu. Okula vardıklarında, telefon numaralarını alışveriş ettiler ve tekrar görüşmek üzere vedalaştılar.
Eylül ve Kerem, o günden sonra sık sık mesajlaştılar ve ara sıra buluştular. Birlikte sinemaya gittiler, kafede oturdular, parkta yürüdüler. Her seferinde birbirlerini daha çok tanıdılar ve daha çok sevdiler. Eylül, Kerem'in ona çiçek aldığını, elini tuttuğunu, saçlarını okşadığını hatırladıkça içi ısınıyordu. Kerem de Eylül'ün ona güldüğünü, gözlerinin içine baktığını, başını omzuna yasladığını düşündükçe kalbi çarpıyordu.
Eylül ve Kerem, sonbaharın tadını çıkartırken, aynı zamanda okullarına da devam ettiler. Derslerine çalıştılar, projelerini yaptılar, sınavlara girdiler. Ama her boş anlarında birbirlerini arayıp konuştular. Birlikte olmaktan çok mutluydular.
Sonbaharın son günleri gelmişti. Eylül ve Kerem, mezuniyet törenine hazırlanıyorlardı. Mezun olduktan sonra ne yapacaklarına karar vermişlerdi. Eylül, Almanya'da yüksek lisans yapmaya karar vermişti. Kerem ise Türkiye'de bir şirkette işe başlayacaktı. İkisi de hayallerini gerçekleştirmek istiyorlardı ama aynı zamanda birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Bu yüzden son günlerini birlikte geçirmeye karar verdiler.
Mezuniyet töreni geldi çattı. Eylül ve Kerem, birlikte kep attılar, fotoğraf çektirdiler, arkadaşlarıyla vedalaştılar. Sonra da el ele tutuşup okuldan ayrıldılar. Bir taksiye bindiler ve havaalanına doğru yola çıktılar. Eylül, ertesi gün Almanya'ya uçacaktı. Kerem ise onu uğurlamaya gelmişti.
Havaalanında, Eylül ve Kerem birbirlerine sarıldılar. Gözleri yaşlıydı. Ayrılık vakti gelmişti.
- Seni çok seviyorum, Eylül.
- Ben de seni çok seviyorum, Kerem.
- Lütfen bana haber ver. Unutma beni.
- Asla unutmam. Sen de bana haber ver. Unutma beni.
- Söz veriyorum.
Eylül, valizini aldı ve güvenlik kontrolüne doğru yürüdü. Kerem, onu son bir kez öptü ve el salladı. Eylül, gözleri yaşlı bir şekilde ona el salladı ve kayboldu.
Kerem, havaalanından çıktı ve taksiye bindi. Eylül'ün kokusu hâlâ üzerindeydi. Onu çok özleyecekti.
Eylül ve Kerem, bir sonbahar aşkı yaşamışlardı. Ama hayat onları farklı yollara sürüklemişti. Acaba bir daha görüşebilecekler miydi? Yoksa bu aşk sonbaharla birlikte bitecek miydi? Bunu zaman gösterecekti...
Eylül, Almanya’ya vardığında, kendini yabancı ve yalnız hissetti. Yeni bir ülke, yeni bir kültür, yeni bir dil… Her şey çok farklıydı. Eylül, yüksek lisans programına kaydoldu ve bir yurtta yer buldu. Derslerine başladı ve arkadaş edinmeye çalıştı. Ama hiçbir şey Kerem’in yerini tutamıyordu.
Eylül, her gün Kerem ile mesajlaşıyor ve ara sıra görüntülü konuşuyordu. Kerem, ona Türkiye’deki hayatından bahsediyor, işe nasıl alıştığını, neler yaptığını anlatıyordu. Eylül de ona Almanya’daki hayatından bahsediyor, derslerini nasıl bulduğunu, neler öğrendiğini söylüyordu. İkisi de birbirlerine destek oluyor ve özlem gidermeye çalışıyorlardı.
Ama zamanla, aralarındaki mesafe daha da büyüdü. Eylül ve Kerem, farklı saat dilimlerinde yaşıyorlardı. Bazen uygun bir zaman bulmakta zorlanıyorlardı. Bazen de konuşacak konu bulamıyorlardı. Eylül, Kerem’in işiyle ilgili detayları anlamakta güçlük çekiyordu. Kerem de Eylül’ün psikoloji teorilerini ilgi çekici bulmuyordu. İkisi de birbirlerinin hayatlarına dahil olamıyorlardı.
Eylül ve Kerem, aralarındaki bağın zayıfladığını hissettiler. Ama yine de vazgeçmediler. Birbirlerine olan sevgilerini hatırladılar ve ilişkilerini sürdürmeye karar verdiler.
Eylül ve Kerem, bir sonbahar aşkının peşindeydiler. Ama hayat onları farklı dünyalara götürmüştü. Acaba bu aşkı sürdürebilecekler miydi? Yoksa bu aşk sonbaharla birlikte solacak mıydı? Bunu zaman gösterecekti…Eylül ve Kerem, bir yıl boyunca uzaktan ilişkilerini sürdürdüler. Ama hiçbir zaman bir araya gelemediler. Eylül, Almanya’da yüksek lisansını bitirdi ve doktora yapmaya başladı. Kerem ise Türkiye’de işini büyüttü ve terfi etti. İkisi de kariyerlerinde başarılı oldular ama aşklarında mutlu olamadılar.
Eylül ve Kerem, birbirlerine olan sevgilerini kaybetmediler ama aynı zamanda birbirlerine yetemediler. Aralarındaki mesafe, zaman farkı, kültür farkı, hayat farkı… Her şey onları birbirinden uzaklaştırdı. İkisi de bunu fark ettiler ama yine de vazgeçmediler. Birbirlerine olan bağlılıklarını korudular.
Eylül ve Kerem, bir sonbahar aşkının sonundaydılar. Ama hayat onları farklı yollarda tutuyordu. Acaba bu aşka bir şans verebilecekler miydi? Yoksa bu aşk sonbaharla birlikte bitti miydi? Bunu zaman gösterecekti…
Son.....