Bölüm | 23

7.6K 417 33
                                    

AŞM| Bölüm: 23

Umut etmeyi bırakmıştım esasen, lâkin aptal yüreğim hâlâ da uslanmamış olacak ki bir kez daha hayal kırıklığına boğulduğumda anladım. Belki de vazgeçmek için nefes almayı bırakmak gerekti!

Anna Meryem Aksel

Hastane yatağında yorgun bir şekilde uzanırken gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu. Bağırmaktan, ağlamaktan yorgun düşmüştüm. Boğazlarım ağrıyordu, dahası bedenim külçe gibi olmuştu, kolumu dâhi oynatamıyordum. Hastaneye gelene kadar arabanın içinde çığlık çığlığa ağlamış, bulduğum her fırsatta Seyyid Han'ın ellerine, kollarına dişlerimi geçirmiştim. Canım öyle bir yanmıştı ki nefesim kesilir gibi olmuştu o anlarda. Haliyle en yakınımda olan Seyyid Han nasiplenmişti.

Doktor doğum değil, yalancı sancı dediğinde cinnet geçirecek raddeye gelmiştim. Nitekim canım çok yanıyordu ve karşımdaki kişi bunun doğum sancısı olmadığını söylüyordu. Bu nasıl bir yalancı sancı olabilirdi ki beni böyle nefessiz bırakabiliyordu? Kasılmalarımı azaltacak, bedenimi gevşetecek bir serum verildiğinde dakikalar sonra ancak rahat bir nefes alabilmiştim. Gözlerim uyku ile uyanıklık arasında gidip gelirken yanımda Zühal vardı. Seyyid Han odadan doktorla konuşmak için çıkmıştı dakikalar önce, henüz gelmiş değildi.

"Evet anne," dedi Zühal telefonda konuştuğu annesini yatıştırmak istercesine. "Dediğin gibi, yalancı sancıymış. Doğuma daha var. Doktor çok stres yapmış, bundan kaynaklı olabilir dedi. Evet, şimdi daha iyi, merak etme. Uyuyor o da," dedi baygın gözlerime bakarken. "Tamam, söylerim... Geliriz zaten birkaç saate. Evet..."

Uyumuyordum ama böyle söylediği için ona minnetle bakıyordum. Nitekim tek kelime edecek halim yoktu. Saniyeler sonra telefonu kapatıp yanıma geldiğinde yatağın kenarına oturdu. Karnımın üzerindeki elimi tuttu, "Daha iyi misin?" diye sordu Zühal endişeden arınmış sesiyle.

Bağırmaktan tahriş olmuş boğazımı yumuşatmak için yutkundum, "İyiyim sanırım," diye mırıldandım zorlukla. Bedenimi oynatmaya korkuyordum ki en ufak bir harekette aynı sancılar tekrardan beni bulacak korkusu kalbimi tekletiyordu.

"Bizi çok korkuttun Meryem," dedi Zühal sitem edercesine. "Seni öyle görünce aklımız çıktı. Hayır ufacık tefecik bir şeysin, sana bir şey olacak diye aklımız çıkıyor. Yani söylemeyeyim diyorum da çocuk doğurmak sana mı kaldı?"

Kaşlarım çatılırken, "Anlamadım," diye mırıldandım güçlükle. "Kızım daha kaç yaşındasın sen," dedi Zühal bir anne edasıyla beni paylarken. "Gazel'le yaşıtsın. Daha kendin çocuksun, sırası mıydı şimdi çocuk doğurmanın?"

"Emin ol hamile kalmak için sevişmedim ben," dediğimde açık sözlülüğümle donup kaldı Zühal. "Seviştim, sonra hamile kaldığımı öğrendim. Hem bir dahakine senden icazet alırım Zühal," diye ekledim gözlerimi devirirken.

"Sen bunu bir doğur," diye homurdandı Zühal. "Hem kızın sana yeter de artar bile, Meryem. İkinci bir bebek doğurmayı aklından bile geçirme!"

"Zühal!" Seyyid Han'ın sesiyle korkuyla arkasına baktı, Zühal. Ne zaman geldiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ancak bakışlarından anladığım kadarıyla geleli birkaç dakika kadar oluyordu. "Yanlış anlama kardeşim," dedi Zühal anında kendini savunmaya geçerken. "Ben sadece Meryem'e üzüldüğüm için öyle dedim, yoksa başka bir şeyden değil, vallahi. Yaşı daha çok küçük hayatını yaşasın diye dediydim..."

Cevap vermedi Seyyid Han. Ters ters ablasına bakarken yatağın yanına doğru yürüdüğünde Zühal oturduğu yerden kalkıp pencere kenarındaki tekli koltuğa geçti. Seyyid Han, Zühal'in kalktığı yere oturduğunda bir müddet öylece gözlerime baktı. "İyi misin Meryem?"

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin