Lyanna ertesi sabah kalktığında her taraf gürültülüydü. Bugün turnuvanın il günüydü. İçini heyecan ve merak duygusu sardı. Yavaşça yatağından kalktı. Yanında uyuyan Tyenne çoktan kalkmıştı. Ona gri renkli bir elbise getirdi. Stark renkleri diye düşündü Lyanna. Gri elbise belini sarıyordu ve siyah bir kemeri vardı. Lyanna kendini rahat hissetmişti içinde. Tyenne hızlıca saçını fırçalamaya başladı. Saçlarının buklelerini şekle soktu. Lyanna hızlıca çadırdan çıktı. Brandon ve Benjen onun çıkmasını bekliyolardı. Hemen onlara katıldı. Benjen turnuvada yer alamayacak kadar küçük olduğu halde bir şövalye gibi giyinmişti. Lyanna onun bu halini sevimli buldu. Brandon ise asil ve güçlü bir şövalyeydi. O da gri kıyafetler giymişti. Lyanna çevresindekileri incelemeye başladı. Çoğunlukla insanlar hanedan renklerine göre giyinmişlerdi.
Yemek salonu tıka basa doluydu. Sadece asil konukların yemek salonunda yemesine izin veriliyordu. Zar zor kendilerine yer buldular. Hizmetliler sürekli yemek dağıtmakla uğraşıyorlardı. Salonun en başındaki, normalde asillerin oturduğu masada kralliyet ve Whent hanesi oturuyordu. Lyanna olduğu yerden masayı çok net göremese de Targaryenların platin sarısı saçlarını tanıdı. Kral başında tacı ile en başta oturuyordu. Kraliçe turnuvaya gelmemiş olmalıydı çünkü ortalıkta gözükmüyordu. Kralın yanında Lyanna'ya sırtı dönük olarak oturan platin sarısı saçlı biri vardı. Bu prens Rheagar olmalıydı. Karşısında ise zayıf esmer bir kadın oturuyordu. Kadının simsiyah saçları vardı. Sıradan bir güzelliğe sahipti. Bu da Rheagar'ın karısı Elia Martell olmalıydı. Anlaşılan çocuklarını getirmemişti. Masanın kalanında Whent hanesinin lordu, karısı ve çocukları oturuyordu. Lyanna onları incelemedi. Önüne çeşitli yemekler gelince yemeye başladı. Yumurtadan yapılmış değişik bir yemek vardı önünde. Hızlıca yedi ve hep beraber masadan kalktılar.
Turnuva kalenin arka tarafındaki avluda yapılacaktı. Kocaman bir stadyum yapılmıştı bunun için. Yüz binlerce kişiyi alabilecek kadar çok tahtadan oturmaya yer yapılmıştı. Stadyumun ortası kumla kaplıydı ve ortasında tahtadan bariyer vardı. Bu bariyer yarışmacıları hizaya sokmak içindi. Atlar birbirine doğru gelirken çarpışmasınlar diye. Stadyumun kenarında özel koltuklar vardı. Burası kral ve lord Whent içindi.
Lyanna gördüğü mekanın karşısında büyülendi. Stadyumun yanına kocaman bir ahır yapılmıştı ve yarışmacıların atları orada duruyordu. Stadyumun çıkışında mızrakların olduğu büyük bir oda vardı. Abisi Brandon zırhını kuşanmaya gitmişti. Lyanna bir anda abisi Eddard'ı gördü ve ona doğru koşmaya başladı. Onu özlemişti şimdiden. Abi kardeş sarıldılar. Ned'in yanında duran Robert yeniden elini dudaklarına götürdü ve turnuvada onun için yarışacağını söyledi. Lyanna yeniden düşmesini hayal etti ve gülümsemeyle cevap verdi.
Lyanna ve Ned turnuvanın oturma yerlerinden birinde oturdu. Robert'in bugün dövüşü yoktu, o yüzden o da onlarla oturdu. Lyanna oyuna odaklanıp onu hiç takmamaya karar verdi. Biraz sonra herkes yerlerine geçmişti ve turnuvanın başlangıcını belirten boru sesi duyuldu. İlk müsabaka iki önemsiz şövalye arasındaydı. Lyanna müsabakayı dikkatle izledi. Birbirlerine doğru koşup mızrakla birbirlerini düşürmeye çalışan iki yarışmacı. Lyanna olayın kuvvet uygulamakta değil at sürmekte olduğunu biliyordu. Ne kadar hızlı sürersen o kadar çok şansın artıyordu.
Birkaç müsabaka sonra abisi Brandon çıktı. Karşısında kendini kanıtlamaya çalışan bir yaver vardı. Brandon karşısında hiç şansı yoktu ve Brandon onu kolayca aşağı yolladı. Ondan sonra prens çıktı. Prens uzaktaydı, net göremiyordu ama oldukça yakışıklıydı. Yüzüne düşen platin sarısı saçlarıyla armasız çıksa bile kim olduğu anlaşılabilirdi. Lyanna'nın görebildiği kadarıyla güçlü ve asil bir duruşu vardı. Kendine güven duyuyordu ama yine de sanki bu işi yapmayı istemiyormuş gibi bir havası vardı. Prens Lyanna'yı çok etkilemişti. Nedeninin yakışıklılığı mı yoksa davranışları mı olduğunu bilmiyordu Lyanna. Rheagar'ın karşısında bir Harrenhal askeri vardı. Rheagar mızrakla karşısındakini yere düşürdüğünde bile oldukça asil görünüyordu. Lyanna'nın çok dikkatini çekmişti. Ondan sonra altın sarısı saçlarıyla kendini belli eden Jamie Lannister çıktı. Kendisinden sadece birkaç yaş büyük olmalıydı ama kendisinden çok daha iyi bir rakibi kolayca atından düşürdü. Jamie Lannister gerçekten bu işte iyiydi.
Lyanna bütün müsabakaları dikkatlice izledi. Birgün kendisinin de buralarda dövüşmesini istedi ama bu olmayacak bir hayaldi. Akşama doğru o günkü bütün müsabakalar tamamlanmıştı ve lord Whent büyük bir ziyafet veriyordu. Lyanna ve kardeşleri beraber yemek salonuna gittiler. Salon yine doluydu ama bu sefer insanlar daha düzenli oturmuştu. Kuzeyliler ön taraflardaki masalardaydılar. Onlar da oraya oturdu. Herkes o günün değerlendirmesini yapıyordu. Bugün daha ilk gün olduğu için büyük müsabakalar olmamıştı. Çoğu müsabakanın sonucu önceden rahatlıkla tahmin edilebilmişti. Herkesi şaşırtan Jamie Lannister'ın yaşına göre çok iyi olmasıydı. Bu Lyanna'yı da şaşırtmıştı. Zaten Jamie'nin kral muhafızlarına gireceğine dair dedikodular vardı. Bu turnuvanın kendisini kanıtlaması için olduğuna dair.
Herkes Brandon'ı tebrik ediyordu. Onun kazanması bekleniyordu. Yarışmanın favori isimlerinden birirydi. Rheagar Targaryen'ın ne kadar iyi olduğu da konuşuluyordu. Robert ise yarın kendini göstermek için sabırsızlanıyordu. Lyanna da onun düşüşünü merak ediyordu. Howland Reed de ilk maçını almıştı. Lyanna onun çok fazla kalamayacağını biliyordu. Kısa boylu ve güçsüzdü. Bunu ona belli etmeden tebrik etti.
Targaryenlar yemek salonundan içeri girdiler. En önde kral geldi, onun arkasında prens vardı en arkada ise prensin karısı geliyordu. Lyanna onları daha yakından inceleme şansı bulmuştu. Kral 40'lı yaşların ortalarında olmalıydı. Gençliğinde de yakışıklı olmadığı anlaşılan yüzü yaşlandıkça daha da çirkinleşmişti. Sert bir duruşu vardı. Bu sert duruş çok fazlaydı acımasızlığını belli ediyordu. Platin sarısı saçları yağlıydı. Mor gözleri baktığı yeri yakıp geçiyordu. Ellerini sımsıkı sıkmıştı ve yavaşça titriyorlardı. Eline bolca yüzük takmıştı. Üstünde Targaryen renkleri olan siyah bir kıyafet ve kırmızı bir pelerin vardı. Kafasında altından yapılmış ve çeşitli taşlarla süslenmiş tacı duruyordu. Onu prens Rheagar takip ediyordu. Babasının tamamiyle tersiydi. Platin sarısı saçları tertemiz ve bakımlıydı. Her adımında dalgalanıyorlardı. Koyu mor gözleri yakışıklı suratıyla uyum sağlamıştı. Yaşlansa bile yakışıklılığından bir şey kaybetmeyecek gibi duruyordu. Yüzündeki ifade tamamen asil ve yumuşaktı. Kendine güveniyle dimdik yürüyordu. Vücudu kaslı ve güçlü duruyordu. Üstünde simsiyah bir kıyafet vardı. Babasının aksine elleri bomboştu. Prensin karısı Elia Martell ise yavaşça arkalarından geliyordu. Simsiyah ve düzdüz inen saçları esmer tenine çok yakışıyordu. Gözleri simsiyahtı. Zayıf ve güçsüz duruyordu kadın. Omuzları aşağı düşüktü. Prenses olduğu hiç anlaşılmıyordu. Diğer Dorne'luların aksine özgüvenle yürümüyordu. Üstünde kırık beyaz bir elbise vardı. Boynuna ışıltılı bir kolye takmıştı.
Lyanna Rheagar'ı bu kadar yakından inceleyince kalbi duracak gibi oldu. İlk defa bir erkek için böyle hissediyordu. Daha önce de erkeklerden hoşlanmıştı ama bu farklıydı. Rheagar gibi birini hayatında ilk defa görüyordu. Onunla beraber salondaki bütün kadınlar Rheagar'a hayranlıkla bakıyordu. Aynı gözleri Elia'yı kıskançlıkla süzüyordu.
Onlar da gelince ziyafet başladı. Hizmetliler dört bir yanda koşturarak yemek servis etmeye başladılar. Bardaklara sürekli şarap dolduruluyordu. Lyanna yemeğini yerken bile Rheagar'a bakıyordu. Bu sefer yüzü ona dönük şekilde oturmuştu. Bu yüzden rahatlıkla bakabiliyordu. Yemeğini de her zamanki gibi asilce yiyordu. Arada masadaki birinin söylediği bir espriye kibarca gülüyor sonra devam ediyordu. Lyanna ona hayran olmuştu. Öte yandan Robert asillikle alakası olmayan kaba hareketler yapıyordu. Yemeğini kabaca yeyip esprilere kabaca bir kahkahayla karşılık veriyordu. Lyanna evleneceği kişinin Rheagar olmasını diledi. Ama o çoktan evlenmişti. Ve tahtla kuzeylilerin arası çok iyi değildi.
Yemekler bittikten sonra Rheagar'ın arpı getirildi ve çalmaya başladı. Rheagar müzikte çok yetenekliydi. Sesi kadife kadar yumuşaktı. Becerikli elleri arpın üstünde hızlıca ileri geri geliyorlardı. Rheagar oldukça hüzünlü bir şarkı söylüyordu. Sesi o kadar dokunaklıydı ki Lyanna geleceğini düşünmeye başladı. O mutsuzluğu ve Rheagar'ın bambaşka biriyle evli olması, Rheagar'ın kalbini bu kadar hızlı attırması ve duyguları... Lyanna yanaklarından akan göz yaşını fark etti. Neden ağladığını bilmeden ağlıyordu. Şarkı bitince herkes alkışlamaya başladı.
-Lyanna'ya bakın küçük bir kız gibi ağlıyor, deyip gülmeye başladı Benjen. Lyanna sinirlendi ve şarabını Benjen'in kafasından aşağı boşalttı ve salonu ağlayarak terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ
FanfictionBuz Ve Ateşin Şarkısı Fan Fiction. "Aşk tatlıdır sevgili Ned, ama bir adamın doğasını değiştiremez."