Lyanna Rheagar'ın atını paylaşarak uzunca bir süre gitti. Atın üstünde olmaktan bitap düşmüştü ama sesini bile çıkarmadı. Kuzeylilerin onu bulmalarından korkuyordu ne kadar bu olası gözükmese de. Brandon'ın siniriyle saçma bir şey yapmasından korkuyordu. Kuzeyle güney arasında bir savaş açmasından. Babası bunu ilk önce medeni yollarla çözmeye çalışırdı ama deli kralın ne kadar medeni olacağı muammaydı.
Rheagar yaklaştıklarını fısıldadı ve Lyanna ona daha sıkı sarıldı. Mutluydu burada. İhtimaller umrunda değildi Rheagar yanında olduğu sürece. Ve şimdilik yanındaydı. Onca risk almıştı. Karısı Elia'yı onun için bırakmıştı. Lyanna Robert'ten sevinerek ayrılmıştı ama Rheagar evliliğiyle ne kadar mutlu olmasa da sevinerek ayrılmamıştı. Karısından iki çocuğu vardı. Biri daha bebekti. Lyanna onun fedakarlıklarının daha fazla olduğunu biliyordu. Onun için ülkeyi feda etmişti. Bu olayın çok büyük sorumlulukları olacaktı sadece ne kadar büyük olacağını bilmiyorlardı. Lyanna düşündüğü kadar büyük olmamasını umdu sadece. Bütün ülkeyi savaşa sürükleyecek kadar. Bir de Robert'in öfkesi vardı. Baratheon'lar sinirli olarak bilinirdi. Hane sözleri ''Gazap Bizimdir.''di. Robert bunun peşini bırakmayacaktı büyük ihtimalle. Lyanna Robert'in onu sevdiğinin farkındaydı.
Biraz daha ilerlediklerinde önlerinde kocaman bir kule belirdi. Kule oldukça eski olmalıydı. Etraf kumla ve taşla kaplıydı.
-Zevk kulesi, diye fısıldadı kulağına Rheagar. Lyanna ne kadar uygun düşen bir isim olduğunu düşündü. Burada Rheagar ile birlikte olmak çok doğru geliyordu. Kulenin girişinde Gerold Hightower onları bekliyordu. Gerold Lyanna'ya selam verdi.
-Buraya hoşgeldiniz leydim, dedi. Lyanna da aynı kibarlıkta selam verdi. Rheagar onlarla şakalaşmaya başladı. Bir prensin askerlerine yukarıdan bakmak yerine onlarla arkadaş olması Lyanna'yı çok etkiledi. Rheagar yönetmek için doğmuştu. Birçok sahte kralın aksine altındaki insanlara emretmeden üstün olduğunu kabul ettiriyordu. Turnuva hakkında şakalışıyorlardı. Rheagar Arthur Dayne ve Gerold Hightower'ı yerle buluşturmuştu.
Rheagar onu attan indirdi.
-Sen içeri geç. Önceden getirttiğim hizmetliler her şeyi hazırlamış olmalı. Biraz dinlen. Ben de birazdan geleceğim, dedi. Lyanna karşı koyamayacak kadar yorgundu o yüzden kafa sallayıp kulenin içine girdi. Dışarısının cehennem sıcağına karşı içerisi serindi. Burası kalın taşlarla örülmüştü. Kulenin dar merdivenleri vardı. İlk kat boştu. Yukarı çıkmaya başladı. Üst katta şövalyelerin odası olduğunu anladığı odalar vardı. Sonra üst kata çıktığında hizmelilerin odalarını gördü. Ancak en üst kata geldiğinde kocaman bir yatak odasında geldi. Burası diğer yerlere göre daha lüks döşenmişti ve kocaman bir yatak vardı ortasında. Üstüne yeni ve aşırı derecede kaliteli bir yatak örtüsü serilmişti. Yanda kocaman bir gardolap vardı. Gardolabı açtığında içinin kadın kıyafetleriyle dolu olduğunu gördü. Rheagar gerçekten her şeyi düşünmüştü.
Arkasında bir hizmetlinin durduğunu fark etti. Hizmetli oldukça esmerdi. Dorne'lu olmalıydı.
-Banyomu hazırla, dedi. Hizmetlileri yönetmede her zaman kötü olmuştu. Şimdi elinden geldiğince sert olmaya çalışıyordu. Birkaç dakika sonra banyosu hazırdı. Lyanna yolculukta kirlenmiş olan siyah elbiseini çıkarttı. Banyoya girdi ve kadının yardımıyla uzunca bir süre banyo yaptı. Yolculuk sırasında kirlenmişti ve hepsi gidiyordu. Büyük bir rahatlama hissetti. Bütün endişeleri o suyla beraber aktı.
Banyodan çıktığında odadaki elbiselerden beyaz bir taneyi üstüne geçirdi. Hizmetli saçlarını fırçaladı ve Lyanna görüntüsünü beğendi. Suratında rahatlama ifadesi vardı. Yatağın üzerine uzanıp Rheagar'ı beklemeye başladı.
Uyumuş olmalıydı Rheagar'ın öpmesiyle uyandı. Rheagar onu sakince uyandırmak için yanağından öpmüştü. Lyanna yavaşça gözlerini açtı ve Rheagar'ı tutup kendine çekti.
-Yemek yemeliyiz dedi. Lyanna kafasını salladı. Odaya bir sofra konulmuştu ve üstünde her türlü yemek vardı. Rheagar'la başbaşa yediler. Lyanna çok mutluydu. Çok fazla yemek çeşitleri yoktu ama mütevazılık onun için çok güzel gelmişti. Yemek bitince Rheagar hizmetlileri çağırdı ve masayı toplattı. Yalnız kaldıklarında birbirlerine uzun uzun bakmaya başladılar. Lyanna onun yakışıklılığına doyamayacağını düşünüyordu. Rheagar eliyle Lyanna'nın suratını yavaş yavaş okşamaya başladı. Onun dokunduğu her yer yanıyordu. Gözlerini kapadı ve kendini Rheagar'a bıraktı. Rheagar'ın dudaklarını hissetti dudaklarının üstünde. Karşılık verdi anında. Rheagar'ın elleri daha aşağılara gitmeye başlamıştı. Kollarında dolaşıyordu elleri. Lyanna da ellerini Rheagar'ın vücuduna sardı ve iki vücut daha da yakınlaştı. Rheagar'ın elleri elbisenin düğmelerinin olduğu yere ulaştı ve büyük bir zarafetle çözmeye başladı. Lyanna bu sırada belli belirsiz inledi. Rheagar bütün düğmeleri çözdü ve yavaşça Lyanna'nın elbisesini aşağı çekti. Bir an uzaklaşıp onu bir süzdü. Onun güzelliğini inceledi. Sonra Lyanna'yla beraber onun kıyafetlerini çıkartmaya başladılar. İki vücut da mutluluğu yakalamış öteki yarısını bulmuştu.
Ertesi sabah uyandığında Rheagar ona sarılmış bir şekilde uyuyorlardı. Lyanna onu bir kere daha süzdü. Bekaretini verdiği adamdı. Lyanna bundan hiç mi hiç pişmanlık duymuyordu. İyiki de kaçtığını düşünüyordu. Ellerini Rheagar'ın kaslı kollarında dolaştırdı. Bu kolların yendiği o turnuvadaki insanları düşündü. Doğru insanın Rheagar olduğundan emindi. Onun dışında başka kimseyle olamayacağını biliyordu.
Rheagar gülümseyerek uyandı. Uzanıp Lyanna'yı uzun uzun öptü. İkisi de mutlu ve huzurluydu. Sanki buradaki ortam sonsuza kadar sürecek gibi. Ama Lyanna sürmeyeceğini biliyordu. Sadece bu rüyadan uyanmak istemiyordu. Bu rüyanın sürebileceği kadar uzun sürmesini istiyordu.
Günlerini kulenin içinde geçirmeye başladılar. Lyanna huzurlu ortamın her an bozulacağını hissediyor daha da huzursuz oluyordu. Her gerildiğinde Rheagar'a sarılıyordu. Onun orada olduğunu bilmek iyi geliyordu.
Birgün kuleye kara bir kuzgun geldi. Lyanna ''Kara kanatlar kara haberler''diye düşündü. Sadece öyle olmamasını umdu. Yatağın başına oturdu ve Rheagar'ın gelmesini bekledi. Geldiğinde suratı oldukça sıkıntılıydı. Lyanna bir şeylerin yolunda olmadığını biliyordu.
-Lyanna, abin Brandon Kral Şehrine gitmiş. Dışarıda Rheagar dışarı çık ve öl diye bağırmış ve babam bunu vatana ihanet olarak algılayıp yanındaki herkesi öldürmüş. Şimdi de baban Rickard Stark'ı Brandon'ın masumiyeti için çağırmış. Brandon şu anda zindanlarda. Lyanna korktuğunun başına geldiğini fark etti. Kuzeyle güney arasında savaş kapıdaydı ve tek suçlusu kendisiydi. Kendisi birine aşık oldu diye her şeyi feda etmişti.
-İzin ver gidip abimle konuşayım. Kendi rızamla gittiğimi söylersem seni suçlamayı bırakırlar.
-Korkarım ki artık mesele bu değil. Mesele abinin tutuklanması. Bunun sonucunda ne olacağı her şeyi değiştirir. Babama Brandon'ı salmasını söyleyeceğim ama beni dinlemeyebilir. Lyann'nın gözleri doldu. Deli kral abisini öldürebilirdi. Bu kesinlikle savaşa yol açardı. Ama kral onu bırakırsa bu sefer o Lyanna ve Rheagar'ın peşine düşerdi. Eğer Brandon gelirse Lyanna onunla konuşabilirdi. Onlar kaçırıldığını sanıyorlardı ama olay bu değildi. Lyanna'nın kaçırılmasının çok zor olduğunu hesaba katmıyorlardı.
Lyanna Rheagar'a sarılıp ağlamaya başladı. Olacaklardan korkuyordu. Her şey tam korktuğu gibi oldu. Rickard geldiğinde deli kral onu da tutuklattırdı. Rickard dövüşle yargılanmayı seçti. Deli kral ise karşısına rakip olarak ateşi seçti. Babası yanarak ölürken Brandon'ın boynuna uzandıkça sıkılan bir şey bağlandı ve biraz uzağına kılıcı konuldu. Eğer kılıcına ulaşırsa hem kendisini hem de babasını kurtaracağı söylendi. Brandon kılıca ulaşmaya çalıştıkça daha çok daraldı ve kendini boğdu. Babası da yanarak öldü. Deli kral Jon Arryn'a bir kuzgun gönderdi. Mesajda kendi koruması altında olan Eddard Stark ve Robert Baratheon'un kafasını istiyordu. Jon Arryn ise cevap olarak isyan başlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ
FanfictionBuz Ve Ateşin Şarkısı Fan Fiction. "Aşk tatlıdır sevgili Ned, ama bir adamın doğasını değiştiremez."