Lyanna'nın karşısında Lannister yaveri duruyordu. Lyanna kendini her şeyin at sürmekte bittiğini hatırlattı. Seyircilerden ise kendisiyle ilgili merak nidaları yükseliyordu. Turnuvanın son gününde ortaya çıkan yabancıydı onlar için. Atının yularını sıkıca tuttu ve başlamayı belirten sesi duyunca mızrağını sıkıca tuttu ve atını hızlıca karşıya doğru sürdü. At çok hızlı gidiyordu ve Lyanna çok zorlanmadan karşıdakini atından etti. Kalbi adrenalinle gümbürdüyordu ve atıyla stadın çevresinde zafer turu yaptı. Sonra yarışmacıların yanına geri döndü. Birkaç önemsiz müsabaka daha yapıldı ve Rhegarla abisi Brandon'ın maçı vardı. Brandon sert görünüyordu. Lyanna içinden Rheagar'ın kazanması için dua etti. Bunun abisinin düşmesi anlamına geldiğini fark ettiğinde ise suçluluk hissetti. Ve maç başladı. Rheagar yine asilce atını sürmeye başladı ama ilk çarpışmada düşen olmadı. Yine atlar sürüldü ve abisi yerle buluştu. Bir yerine zarar gelmediğini umut etti ve içinden Rheagar kazandığı için mutluluk çığlıkları attı.
Kendi maçlarının hepsini aldı Lyanna. Yaverlerin hepsi yeri boyladı. Ama sondan bir gün önce ortaya çıkması ve başarılı olması çok fazla dikkat çekiyordu. Herkes kimliğini öğrenmek istiyordu. Özellikle de kral. Lyanna son yaveride devirdikten sonra yarışmacıların yanına gitmedi bu yüzden. Silinik bir şekilde kralın miğferinin çıkarılmasını istediğini duydu. Atını dolu dizgin ormana doğru sürdü. Ama atla çok fazla dikkat çekiyordu ve buraları çok iyi bilmiyordu. Ormanın girişinde atı bağlayıp ormanın içinde ilerlemeye başladı. Arkasından gelen biri olduğunu duyabiliyordu. Ses giderek yaklaşıyordu. Lyanna bir taşın arkasına saklandı ve kendisini arayan kişinin yanından geçip gitmesini diledi. Ama onun yerine boynunda demirin soğuğunu hissetti.
Lyanna çaresizce mızrağı ve kalkanı yere attı ve ellerini kaldırdı. Bu durumda yapabileceği bir şey yoktu. Babası ve kardeşleri canına okuyacaklardı. Robert'le ilgili yakınma şansı bile kalmayacaktı ama olsun buna değerdi. Turnuvada yarışmanın heyecanı ve güzelliği hepsine değerdi. Yavaşça kafasını yana döndürdü ve kılıcın sahibini gördü. Platin sarısı saçları koşmaktan dağılmıştı ve yüzünün bir kısmını kapatmıştı. Koyu mor gözleri ise ateşle parlıyordu. Lyanna elinde imkan olsa bile ona karşı koyamayacağını fark etti.
Teslim oluşu Rhegarı rahatlattı ve kılıcını boğazından çekti. Lyanna yavaşça miğferini çıkarttı. Miğferini çıkarttığı anda Rheagar'ın suratını bir şaşkınlık ifadesi kapladı. Herkes olabilirdi ama bir kız olamazdı.
-Bir leydi olabileceğiniz hiç aklıma gelmemişti, dedi. Lyanna bunu biliyordu. Siyah saçlarını arkadan çözdü ve eliyle taramaya başladı.
-Bir Stark olmalısınız. Gri gözleriniz ve siyah kıvırcık saçlarınızla, dedi. Lyanna kafasıyla onayladı.
-Lyanna Stark. Siz de prensiniz. Beni ne zaman babanıza götüreceksiniz? Tahminimce beni merak ediyordur.
-Seni babama götürürsem ne yapacağı belli olmaz.
-Tahminimce beni mutsuz bir evlilikten kurtarır. Rheagar şaşırmış duruyordu. Sonra hatırladı. Suratındaki şaşkınlık ifadesi gitti.
-Robert Baratheon. Mutsuz evliliklerden kaçmak o kadar kolay değil inan bana biliyorum. Rheagar da mı mutsuzdu evliliğiyle? Karısı gayet güzeldi ve çok konuşan birine benzemiyordu.
-Ayarlanmış evliliklerdeki genel sorun, dedi Lyanna hüzünle.
-Sizin kadar güzel bir leydinin Robert Baratheon kadar barbar biriyle harcanması ne kadar üzücü. Elia ne kadar sakin ve iyi biri olsa da bana daha delidolu biri lazım. Lyanna'nın kalbi deli gibi atıyordu. Sonra uzunca bir süre konuşmaya daldılar. Rheagar'ın ne kadar çok kendisine benzediğini fark etti. Ama Rheagar dövüşmeyi sevmiyordu, Lyanna ise dövüşmeyi istiyordu.
Artık ikisi de yerde yan yana oturuyorlardı. Lyanna Rheagar'dan ayrılmayı hiç istemediğini fark etti. Büyük ihtimalle Rheagar aynı şeyleri düşünmüordu. Güneş batmaya başlayınca Rheagar kalkanını aldı.
-Babama elim tamamen boş dönemem. Kalkanı bulduğumu söyleyip ona vereceğim. Zırhın kalanlarını yok etmeliyiz hadi gel, dedi. Lyanna Howland'a söylediği ağacı buldu ve oraya Howland'ın bıraktığı mavi elbiseyi aldı. Rheagar'ın olduğu yerden uzaklaştı ve hızlı bir şekilde üstünü değiştirdi. Sonra beraber zırh parçalarını toplayıp ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Lyanna onun yolu bildiğini ümit etti. Çok geçmeden derin bir uçuruma geldiler. Uçurumun yakınında hiç ağaç yoktu. Uçurumun altında akan bir nehir vardı. Rheagar zırhı alıp aşağı attı. Lyanna da miğferi attı. O an Howland'a önceden söyleyip ormana kıyafet bıraktırdığı için mutlu oldu. Lyanna üstündeki mavi kıyafetle Rheagar'ın yanına geldi. Rüzgar simsiyah saçlarını savuruyordu ve gri gözleri aşırı yoğun bir şekilde bakıyorlardı. Rheagar'ın platin saçları rüzgarda uçuşuyorlardı. Koyu mor gözleri delici bakışlarla ona bakıyordu.
-Teşekkür ederim. Yapmak zorunda değildin. Sanırım hayatımı kurtardın.
-Bu kadar güzel bir leydiyi kıramazdım, dedi Rheagar ve eliyle Lyanna'nın çenesinden tutup kendine doğru çekti. Lyanna Rheagar'a yetişmek için hafifçe parmak uçlarında yükseldi. Dudakları buluştuğunda Lyanna gerçek mutluluğu bulduğunu hissetti. Dudakları hafifçe aralandı. Rheagar elleriyle onu tutsak etmişti. Sonra Rheagar bir anda kesti öpüşmeyi.
-Yarın turnuva bitişinde ilk baştaki taşın orada buluşalım, dedi Rheagar. Lyanna hala şokta bir şekilde kafasını salladı. Rheagar kolunu tutup onu yeniden ormanın içine doğru sürüklemeye başladı. Lyanna hala biraz önceki öpücüğün ağarlığını hissediyordu. O sırada hissettiği saf mutluluğu. Robert'la birlikteyken asla tadamayacağı mutluluğu. Taşın orada Rheagar onu bıraktı. Gitmeden önce Lyanna'ya sımsıkı sarıldı. Lyanna o kollardan hiç çıkmak istemedi.
Yarı sersem bir şekilde çadırına döndü. Herkes onu merak etmişti. Kendini rahatlatmak için yürüyüşe çıktığını söyledi. Yemek salonuna hep beraber gittiler. Yemek salonunda turnuva muhabbetleri dönüyordu yine. Herkes Rheagar'ın ne kadar iyi olduğundan bahsediyordu. Brandon'ın nasıl yiğitçe dövüştüğünden bahsediyorlardı. Lyanna da neşeyle onlara katıldı. Robert'le bile konuşuyordu. Yemek yerken Rheagar'a bakıyordu ve onun da bakmakta olduğunu fark edince mutlu oluyordu. Gülen ağaç şövalyesi ise bir başka konuydu. Turnuvanın sondan önceki gününde birden bir ortaya çıkmıştı ve bütün rakiplerini tek tek alt etmişti. Kısa boylu şövalye işinde gayet iyiydi ama kimse kim olduğunu bilmiyordu. Kral oğlu Rheagar'dan onu bulmasını istediğinde sadece kalkanını bulabilmişti. Bu durumda Harrenhal'u iyi bilen biri olmalıydı ki prense bu kadar çabuk izini kaybettirebilmişti. Lyanna içinden güldü. Kimsenin aklına kendisi gelmiyordu.
Lyanna sürekli o öpücüğü düşünüyordu. Nasıl onun dudakları arasında erimişti. Kimseye karşı böyle bir şey hissetmediğinden emindi artık. Rheagar kılıcı boğazına dayadığında elinde bir kılıç olsa da hiçbir şey yapmadan beklerdi. Okuduğu kitaplarda gördüğü aşk bu olmalıydı. Ama prens evliydi ve kendisi Robert Baratheon'la nişanlıydı. 2 gün sonra buradan çıktıklarında Rheagar'ı büyük ihtimalle hayatı boyunca bir daha görmeyecek ve ömrü bu hisleri Robert'e karşı duymaya çalışarak gidecekti. Lyanna yarınki final maçlarını da Rheagar'ın almasını diledi. Onun düşüşünü görmeye dayanabileceğini sanmıyordu. Yarını sabırsızla bekleyerek uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞ
FanfictionBuz Ve Ateşin Şarkısı Fan Fiction. "Aşk tatlıdır sevgili Ned, ama bir adamın doğasını değiştiremez."