Etrafıma baktıkça midemin bulunmasına engel olamadım. Her taraf kemik doluydu ve çok yoğun bir leş kokusu vardı. Kusmamak için çok gayret ettim ama kendime engel olamadım ve suya kustum.
Mert'e döndüm ve "Bir an önce buradan gitmeliyiz." Etraftaki kemikleri göstererek "Yoksa bizim de sonumuz bunlardan farksız olur." dedim.
"Buradan nasıl kaçmayı planlıyorsun?" diye sordu.
"Bilmiyorum ama etrafta illaki kalın oldunlar ve dayanıklı sarmaşıklar vardır diye düşünüyorum. Her ne kadar ölü bir ormanda da olsak sonuçta ormandayız." dedim.
"Umarım senin düşündüğün gibidir."
"Umarım... Şimdi konuşmayı bırakıp icraata geçmemiz gerekiyor. Kalın odunlar ve sarmaşıklar toplayarak bir sal yapmamız gerek."
"Evet ama birlikte aramalıyız. Karşımıza burada ne çıkacağını bilemeyiz." Eliyle sağ tarafı gösterdi. "Ben aramaya oradan başlayacağım. Sende benimle gel." dedi.
"Hayır , diğer tarafta daha çok odun olduğunu hissediyorum. Sol tarafa gidelim." dedim.
"Orada daha çok olduğunu da nereden çıkardın?"
"Bak! Bugün benim doğum günümdü anlıyor musun? Ve sen bu doğum günü için bir parti hazırlamaya çalışırken benim doğum günümü mahvettin ama nedense sana bir türlü kızamıyorum. O yüzden haddini bil ve bana itaat et." dedim.
"Doğum günün için gerçekten üzgünüm ama bende böyle olmasını istemezdim. Şimdi beraber sağ tarafa gidiyoruz."
"Bir de üzgünüm diyor. Harika , ben artık on yedi yaşındayım ve mükemmel bir partim oldu. Çünkü doğum günümü mahveden kişi bunun için üzgün olduğunu söyledi. Seninle gelmeyeceğim , istediğin tarafa git!" diye bağırdım.
"Hadi ama. Böyle yapma. Burada ölebiliriz."
"Doğum günümü mahveden bir yabancı ile ölmektense yalnız ölmeyi tercih ederim. Şimdi istediğin tarafa git. Ben sola gidiyorum." dedim ve sol tarafa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Peşimden gelen adım seslerine aldırış etmedim. Bileğimde bir el hissetiğim anda tepem atmıştı. Bundan hoşlanmadığımı ona daha önce söylemiştim. Sertçe gözlerimi kıstım ve bileğimin üzerindeki elini kafasının üstünden hızla çevirerek etkisiz hâle getirdikten sonra bacağının eklem kısmına sert bir tekme geçirerek yere düşürdüm ancak öfkeyle gözlerimi açtığımda onun Mert olmadığını anladım. Yerde duran korkunç bir yaratık vardı. HASSİKTİR!
Yeşil vıcık vıcık bir derisi , dokuz tane pörtlek kıpkırmızı gözü , kocaman bir burnu , onunla orantısız küçücük kulakları vardı. Vücut kısmı ise insanlara benzemesine rağmen çok sarkıktı ve çok iğrenç kokuyordu.
Elimde yere düşmüş olan yaratığı tutuyordum. Yerden kalkmadan önce onu öldürmeliydim. İğrenç , vıcık vıcık kafasını tuttum ve hızla ters çevirerek boynunu kırdım. Sanırım ölmüştü. Ah , hayır! Ben az önce yaratıkta olsa birini öldürmüştüm. Kendimi çok kötü hissediyordum. Ağır bir baş dönmesi bedenimi ele geçirdi. Hemen ardından ise midem bulanmaya başladı. Az önce kusmuş olmasaydım şu anda muhtemelen yine kusardım ancak midem zaten bomboştu. Başımın dönmesine rağmen dengemi korumaya çalışarak Mert ile kıyıya vurduğumuz ilk yere doğru yürüdüm. Birkaç dakika sonra oraya ulaşmıştım ama Mert orada yoktu. Nerede bu? Umarım başına birşey gelmemiştir.
Başka herhangi bir yaratığın gelmemesini umarak "Mert!" diye bağırdım. Birkaç kez daha tekrar ettim ama yanıt gelmiyordu. Bir anda bacağımı sallayarak ayağımın ucunu hızlı hızlı yere vurmaya başladım. Heyecanlandığım veya korktuğum zamanlarda istemsizce olan bir şeydi. Son bir umut beklentisiyle bir kez daha seslendim. Tam öldüğünü düşünmeye başlayacaktım ki kuru ağaç dallarının arasından bir ses "Ne oldu küçük hanım? Yoksa beni çok mu özledin?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Bermudası
FantasyAğzımdan dökülen üç kelimelik bir cümlenin bütün hayatımı değiştireceğini kim bilebilirdi? "Size yardım edeceğim." İşte bu cümleden sonra bütün hayatım değişti. Beyge Erkin adlı kadının yani benim karakterim bu üç kelimeyle tamamen değişti...