Korkuyordum. Hem de bugüne dek hiç olmadığım kadar... Ne yapacağımı bilemez bir vaziyette etrafa bakıyordum. Ocean'ın göğsüne mızrak saplanmış ölüsü hâlâ yerde yatıyordu. Dikkatim çok dağınıktı. Etrafımda bir şeyler konuşulduğunu duyabiliyordum ama odaklanamıyordum. Sonunda dikkatimi topladım ve Rosa'yla göz göze geldim. "Onu öldürmemeliydin."
"Neden tatlı pisicik? İntikamın acı mı olacak yoksa?". Aşağılayıcı bir şekilde güldü. Rahat tavrını ve ezici bakışlarını sürdürerek muhafızlarına döndü. " Kızı zindana atın ama yanındakine dokunmayın. Belki onunla anlaşabiliriz. Ha birde birşey daha söylemek istiyorum. Kızı kardeşimin oluşturduğu özel mekanındaki zindana atarsanız daha mutlu olurum."
Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "Orada bir zindan yoktu."
Rosa bana sen hiç uslanmazsın dercesine bir bakış attı. "Vaaaay , bende bunu öğrenmek istiyordum. Demek seni oraya götürdü. Sana değer vermiş olmalı ama sana kötü bir haberim var. Orası ne kadar güzel olsa da kötü yerleri de var. Örneğin sizin güçlerinize karşı özel olarak hazırlanmış demir parmaklıklı zindanlar gibi yerler. Övünmek gibi olmasın oraya bunu yaptırmak benim fikrimdi."
Kızın derin mavileri bir anda benim yeşillerime kilitlendi. Sanki gözlerimden birşeyler okumaya çalışıyordu. Gözlerimi başka yöne çevirdim. "Ne yapıyorsun?"
"Hiiiç, sadece yaşadığın duyguları daha iyi anlamak için gözlerine bakıyordum."
"Sen bir ruh hastasısın."
"Aslında benim düşmanım olmadığında çok iyi biriyim ama sen benim tahtımı benden almaya çalıştın. O yüzden kötü tarafıma denk geldin. Neyse şimdi bunları konuşmak istemiyorum. Nasılsa konuşacak çok zamanımız olacak."
Eliyle bir işaret yaptı ve muhafızlar beni iki kolumdan tutarak zindana götürmeye başladılar. Onlara direnmedim. Nasılsa kurtulamayacaktım. Direnmek anlamsızdı. Ocean'ın odasına girdik. Oradan da onun huzur bulduğu o güzel yere... Buraya geldiğimde karadaki hâlime dönüştüm. Sonuçta burada su yoktu. Bu yüzden solungaçlara da gerek yoktu. Biraz ilerledikten sonra derin bir mağaraya geldik. İçeride kimse yoktu. Sanırım buraya daha önce kimseyi hapsetmemişlerdi. Mağaranın iç kısımlarına doğru ilerledik. Nedense buraya girince kendimi yorgun hissetmeye başladım. Burada beni ve güçlerimi etkisiz hâle getiren bir şey olmalıydı. Zindanın kapısını açtılar ve beni içeri attılar. İçerisi oldukça tozluydu. Öksürmeye başladım. Biraz sonra buranın havasına tamamen alışmış bir şekilde mağaranın duvarıyla bakışıyordum. Artık tek umudum Mert'ti. Onun bana yardıma gelmesi gerekiyordu. Sonuçta ben onun yardımına gitmiştim. Rosa manyağı onunla ne konuşuyor olabilirdi ki? Ya da neden ona ihtiyacı olsundu ki? Aklımda buna benzer daha bir sürü soru vardı fakat hiçbirine cevap bulamıyordum. Bunları düşünürken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı ve kapandı. Uykuya dalmıştım.
Rüyamda adeta biri bana "Beyge, Beygeee!" diye sesleniyordu. Ben rüyamda ismimi duyarken bir anda bir taş sesi duydum. Küçük bir çakıl taşı gibiydi. Neredeyse yerimden zıpladım ve korkuyla gözlerimi açtım. Parmaklıkların ardında Mert duruyordu. Onu görünce resmen gözlerimin içi güldü. Hızlıca oturduğum yerden kalktım ve parmaklıklara koştum. "Burada ne yapıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Bermudası
FantasiAğzımdan dökülen üç kelimelik bir cümlenin bütün hayatımı değiştireceğini kim bilebilirdi? "Size yardım edeceğim." İşte bu cümleden sonra bütün hayatım değişti. Beyge Erkin adlı kadının yani benim karakterim bu üç kelimeyle tamamen değişti...