giriş

396 42 41
                                    

Dağların arasında unutulmuş bir yerde dünyadan tamamen kendilerini soyutlamış bir topluluk yaşardı. Kendi milletleri dışında kimseye kızlarını vermez, hiçbir ülkeden kız almazlardı. Halk öyle cahildi ki doğan kız çocuklarını vahşice öldürürlerdi.

Tanrılar buna çok sinirlendi. Onlara bir kadın ve bir erkek verip üremeleri için şans tanıyan tanrılar, bu lütufa karşı gelen insanları kutsal konseyde cezalandırmaya karar verdi. Soylarının erkeklerle devam edeceğine inanan halk ve buna engel olmayan kral büyük bir lanetle lanetlenmişti.

Lanetlenen küçük ülkede hiçbir kadın kız çocuk doğuramaz oldu, bir nesil böylece erkeklerden oluşmuştu. Kral buna bir çare aradı, sorunun kadınlarda olduğunu düşündü. Farklı ülkelerden kadın köleler getirtti. Soylular kadınları hamile bıraktı ve doğan çocuklar, yine erkekti.

Kölelerin içinde güzeller güzeli bir kadını kral kendisi için seçmişti. Ülkesinden getirilirken küçük bir de oğlu vardı. Kız zannedilen bu oğlan büyüdü ve delikanlı oldu. Kral yaşlı annesinden çok bu oğlanın güzelliğine kapıldı lakin oğlan bir kadına aşıktı. Oğlanın aşkından olan ilişkisinden bir kız çocuğu meydana geldi. Kral o kız çocuğunu kanatları altına aldı ve onu bir prenses gibi korudu. Bir umut ışığı olmuştu o güzel oğlan.

Kendi milletlerinden olan erkeklerin yabancı kadın kölelerden erkek çocukları olmuştu fakat yabancı ülkeden gelen o kadının oğlunun ise bir kız evladı olmuştu. Anlamışlardı ki Tanrı yalnızca kendi milletlerini lanetlemişti.

Kral ülkesinde yabancı evliliğe karşı geldiği için artık başka bir köle getirtmek yerine o güzel oğlana yeni kız çocuklar dünyaya getirmesi için ülkede bulunan ve yabancılardan seçilen en güzel kölelerle birlikte olmasını emretti.

Tanrılar kralın kibrini tahtlarından hayretle izlediler. Onlara küçük bir şans tanımışlardı fakat kral bu kez de o şansa eziyet ediyordu. Tanrı bu kez oğlanın tohumlarını lanetledi. Oğlanın köle kadınlardan olan tüm çocukları erkek oldu.

Kral onu aşkına ihanet ettiği için suçladı. Aşkına bulamadığı karşılık yüzünden lanetlendiğini söyledi ve onunla evlendi.

Halk ve diğer soylular çoğalmaya devam etti. Doğan her yeni nesil erkekti. Ülkedeki kadınların soyu tükenirse artık üreyemeyecek ve soyları tamamen kuruyacaktı. Vezir bunu öngörerek kralı başka bir yönteme davet etti. "Erkek köleler getirtelim ve soyumuz büyüsün." dedi. Kral dediğini yaptı ve erkek köleler getirtildi.

Lakin yabancılar kendi aralarında üremeye devam ettiler. Kral yalnızca yabancıların kız çocuk doğurmasına sinirlendi, kendi soylarının tükeneceği gerçeğiyle karşı karşıya gelen kral onları cezalandırarak üremelerini yasakladı.

Kral en azından bir varis bırakmalıydı. Kendisine seçtiği o güzeller güzeli kadının oğluyla evliydi fakat bir evlatları olamayacağı için eşinin aşkından olan, koruyup büyüttüğü kızı ile evlendi ve bir erkek çocuk dünyaya geldi. Adına Jeonghan koydular.

Fakat unutulan bir şey vardı. Kral güzel erkek eşine kölelerden kız evlat dünyaya getirmesini emrettiği zaman kendi aralarında üreyen yabancıları cezalandırdığı için eşinin kölelerden erkek çocukları olmuştu. O erkek çocuklar köle çocukları sayıldığı için aileye dahil edilmeyip sarayda köle olarak atandılar. Kral'ın Jeonghan adındaki oğlu da yarı köle sayıldığı için sarayda pek bir itibara sahip değildi. Halk bu konuda Jeonghan'ın tahta geçmesine itiraz ediyordu. Çünkü Jeonghan doğduğu sırada Kralın ölen eski karısının Seungcheol adında bir yeğeni doğmuştu. Doğan çocuk soylu bir kadının çocuğu olduğu için sarayda anlaşmazlıklar meydana geldi. Büyük bir kısım Kralın varisinin köle çocuğu olan Jeonghan değil de ölen kraliçenin erkek kardeşinin oğlu olan Seungcheol olmasını istiyorlardı. Bu olay saraydaki tüm kölelerin kulağına gitmişti. Köleler de dahil olmak üzere tüm saray halkı bir köle çocuğunun varis olmasına karşı çıktılar. Böylece tüm saray halkı tarafından Jeonghan dışlandı. Hasta yatağına düşen Kral, Jeonghan'ın çektiği acılardan bir haberdi.

Tanrılar kargamış (lanetlemiş) oldukları bu topluluğa kargalı (lanetli) adını verdiler.

Tanrılar yaratılışlarına karşı gelen topluluğa bu cezayı vererek büyük bir ders verdikleri için henüz memnundular. Fakat aralarından biri buna itiraz etti. "İnsanların soylarını tüketerek suç işliyorsunuz!" diye haykırdı. Fakat üst mevkidekiler ona bunun insanlığa bir ibret olduğunu söyledi. İsyankar tanrı böyle bir şeyi kabul etmek yerine oradaki masum insanların ne suçu var diye düşünüyordu. Bunun için gizlice halkın içine bir tohum serpti.

İsyankar tanrının yaptığı gerçek ortaya çıktığında ise çok geçti.

~
Selam! :3

Basitçe özet geçeyim;
Kral getirilen en güzel kadın köleyi (A) cariye seçti.
Komşu ülkeden getirilen cariyenin bir oğlu (B) vardı.
Kral cariyesinin oğluna (B) aşık oldu.
Fakat oğlan (B) başka bir köle kadına (C) aşıktı.
Oğlanın (B) bir kız çocuğu (D) oldu.
Kral onu (D'yi) korudu ve büyüttü.
Bir varis meydana getirmek için büyüttüğü kız (D) ile evlendi.
Doğan çocuğa Jeonghan adı verildi.
Jeonghan'ın doğduğu aynı gün kralın ölen eski karısının (kraliçenin) erkek kardeşinin soylu bir kadınla yapmış olduğu evlilikten Seungcheol adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi.

Olayın daha iyi anlaşılması için bir şema çizdim;

Olayın daha iyi anlaşılması için bir şema çizdim;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Seungcheol'ün babası ölen kraliçenin kardeşi. Annesi ise sarayda yaşayan soylu bir kadındır. Kralla Seungcheol'ün kan bağı yok.

Baya kafa patlattım şu hikayeye lütfen tutsun ya

KARGA ~ JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin