18

67 13 13
                                    

Ruhlar intikam ateşiyle yanıyordu. Gözler, keskin bir bıçak misali gördüğünü parçalayacak gibi bakıyordu. Tanrılar ise olanları tepeden bir tiyatro seyreder gibi seyrediyorlardı.

Seungkwan'ın ani ölümü Hansol'un ciğerini yakıyordu. Seungkwan'ın Prens'i öldüren bir casus olması ayrıca kafasını karıştırmıştı. Bütün suçlar ona atılmış gibiydi, yoksa Seungkwan'ın rolünü mükemmel oynayan bir casus olduğu doğru muydu?

Jeonghan'ın henüz öldüğü öğrenilse de Kral Yongjun, Prens'in cansız bedenini görmeden inanmayacaktı. Eğer ortada cansız bir beden yoksa kimse ölmüş demek değildi. Jeonghan'a olan saplantısı yüzünden ölüm haberini alır almaz içindeki gaddar ruh gözünü döndürdü. O an önceki Kral'dan daha gaddar bir ruha sahip oldu. Öyle ki kendi kanından, canından olan Seungkwan'ı bir hançerle kalbinden vurmuştu. Sonra da onun bir suikastçi olduğunu açıklamıştı.

Manastırın savunması hafife alınmayacak kadar güçlüydü. Jeonghan keşişlerle dolu bu yerde koruma altındaydı. Rahip Joshua sayesinde manastırda, Joshua'nın konutunda özel olarak ayrılan odada iltica ediyordu. Yakında Joshua başrahip olacaktı. Herkes onun potansiyel bir din adamı olacağına inanıyordu. Çok güçlü inancı, yıkılmaz bir metaneti vardı. Tabii diğer keşişler tarafından fark edilen yüksek potansiyeldi bu.

Seungcheol nihayet sevgilisini ziyarete geldiğinde aradan bir hafta daha geçmişti. Jeonghan'ın öfkesi henüz bitmemişti. Kardeşinin ölümünden dolayı birkaç kez kendini kaybetmişti. Seungcheol ile arası açılmaya başlamıştı. Hem kendisine hem de gerçekleşen plana ayak uyduran Seungcheol'e öfkeliydi. Seungcheol, Jeonghan'ın kendisini reddetmesiyle ona ne kadar yaklaşmaya çalışsa da çabaları boşunaydı.

"Kardeşinin ölümüne göz yumdun. Ona başından beri inanmıyordun, sonunda istediğin oldu."

Sevgilisinin bu sözlerinden sonra zaten kötü hisseden Seungcheol, derin bir pişmanlık duyuyordu. Yine hatalı düşünmesi sonucu Jeonghan'ın öfkesini kazanmaktan başka bir şey elde edememişti. Kapıdan içeri bile almayan Jeonghan ona "Geri dön." dedi.

Jeonghan'ın umutla bakan sevgi dolu gözleri şimdi nefretle bakıyordu. Seungcheol sonuçları hiç böyle hayal etmemişti oysa. O an kalbine bıçak saplanmış gibi oldu, içinde bir şeylerin yanıp sonra da koptuğunu hissetmişti. Yüzüne yavaşça kapanan kapıdan aslında Jeonghan'ın hala onu sevdiğini umut ederek tekrardan geri dönmek üzere gitmişti.

Aradan aylar geçti, Jeonghan'ın karnı şişmişti. Şimdi karnındaki bebek tam beş aylıktı. Aylar sonra Joshua başrahip seviyesine yükselmişti. Daha çok yükselip üst rütbeli bir din adamı olabilmek için kendini geliştirmeye devam ediyordu. Sözde halkını sapkın düşüncelerden kurtarmak amacıyla hükümetle kilisenin arasını yapmak için elinden geleni yapıyordu. Ara sıra Seokmin'le bunun münakaşasını da yapıyordu.

"Sapkınlıktan kurtarmak, öyle mi? Senin gibi birisi mi söylüyor bunları?"

Seokmin rahibin ayak bileğini kavrayıp bacağını yukarı kaldırırken söylüyordu. Kısık gözleri ve köpek gibi beliren dişleriyle kendince saçma bulduğu düşüncelere gülmeden edemiyordu.

"Ah! Bu pozisyon kötü!"

"Altımda inlerken sapkınlıktan bahsetmen çok komik. Yoksa başka bir şey mi hedefliyorsun rahip?"

"Kapa çeneni... ne yaptığımı biliyorum!"

"Öyle mi? Tanrı ile arandaki saf bağ zırvalarının benim altımdayken hiçbir önemi yok. Eğer senin bir şövalye tarafından sikildiğin öğrenilirse neler olur düşünsene... rütben elinden alınırsa yazık olur."

"S-sessiz ol ve daha nazik ol. Aptal."

Seokmin vuruşlarını daha sert yapmaya başladı, birbirine çarpan etlerin sesi odada daha yüksek duyulmaya başlamıştı.

KARGA ~ JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin