2

218 37 42
                                    

"Bakmama izin ver."

Jeonghan yorganı kenarlarından tutarak üzerine çekti. "Sen doktor musun da bakacaksın? Def ol buradan."

"Ne kadar da güzelleşmişsin."

"Ne diyorsun, git dedim sana. Uzak dur benden."

Seungcheol kendisinden kaçınan Jeonghan'ın acısını gördükçe kalbinde bir sızı hissetti. "Sen böyle acı çekerken nasıl gidebilirim?"

Jeonghan'ın gözlerinden yaşlar akmaya başladı, "Git..." ağlamaları hıçkırığa dönüştüğünde Seungcheol hayal kırıklığı ile kapıya yöneldi.

"Sana doktor getireceğim."

"İstemez."

Seungcheol kapının tokmağına uzanan eli havada kalırken omzunun üzerinden Jeonghan'a baktı. "Beni özlemedin mi?"

Jeonghan sessizce ağlamaya devam etti. Bir cevap alamayan Seungcheol tokmağı çevirip çıkmak üzereyken arkasından seslendi.

"Seungcheol!"

Jeonghan'ın endişeli ve korku dolu sesini işiten Seungcheol hızlıca çıkmaktan vazgeçerek Jeonghan'a döndü.

"K-kanıyorum... Seuncheol bana yardım et, kanıyorum!"

Koşar adımlarla tekrardan Jeonghan'ın yanına geldi.

"Neyin var, yaralandın mı?!"

"Bilmiyorum ne olduğunu..."

Jeonghan korku ile ağlamaları şiddetlenirken yorganın altından kanayan yerine bakıyordu. Seungcheol onun elini tutup yorganı kaldırdı. Jeonghan'ın altındaki kıyafetin kanla boyandığını gördü. "Bu ne böyle?"

"Bilmiyorum..." Jeonghan hıçkırıklarının arasında "İçimden kan geliyor." diyerek ağlıyordu.

"Canım çok acıyor Seungcheol, yardım et."

Seungcheol yorganı üzerine kapatıp "Doktorumu getireceğim. Dayan lütfen." diyerek odadan hızla dışarı çıktı. Kapının dışındaki hizmetçiye odaya girmemesini söyleyerek ayrıldı oradan.

Jeonghan bitik vaziyette kıvranırken kapı sesiyle üzerine yorganı çekti. İçeriye uzun boylu bir adam ve ardından Seungcheol girdi.

"Dayan Jeonghan, sana doktorum Mingyu'yu getirdim."

Mingyu elindeki çantasıyla Jeonghan'ın yanına geldi. "Endişelenmeyin, sizi muayene edeceğim."

Mingyu üzerindeki yorganı tutup kaldırdığında Jeonghan'ın altına yayılan kanı görmüştü. Ona üzerindekileri çıkarmasını söyledi. Jeonghan altındakileri çıkarırken Mingyu, Seungcheol'e odadan çıkmasını söyledi.

Seungcheol endişe ile ayrıldıktan sonra dışarıda bekliyordu. Bir süre sonra doktor dışarı çıktığında onu odaya çağırdı.

"Onu muayene ettim. Görünen o ki bu nadir rastlanan bir durum."

"Neyi var? Söyleyin bana."

"Bunu bir sır olarak saklamalısınız."

Seungcheol "Benden başka kimsenin bilmeyeceğine emin olabilirsiniz." dedikten sonra Mingyu ses tonunu alçaltarak "O hermafrodit bir sendroma sahip." dedi.

"Bu ne demek oluyor?"

"Yalnızca kadınlara ait olan bir rahmi ve yumurtalıkları var. Şu anda bu kanaması onun adet gördüğüne işarettir."

Seungcheol duyduklarıyla şaşkına döndü,
"O yaşayacak mı? Kanaması duracak mı?" diye sordu endişeyle.

"Endişelenmeyin. Kanaması normal, yalnız kanamanın çıkışı normalden daha dar olduğu için ağrılı ve sancılı bir dönemden geçiyor. Yaklaşık bir hafta kadar sürebilir. Ona ağrı kesici ilaç vereceğim, sancılarını azaltmasına yardımcı olacak."

"Teşekkürler doktor."

Mingyu, Jeonghan'a ağrı kesici ilacı hazırlayıp eline verdi. Jeonghan yüzünü bururşturarak ilacı içti.

Mingyu gitmeden evvel "Unutmayın. Bu durumdan saray halkının haberi olmamalı, yoksa Jeonghan'a rahat vermezler."

"Kimsenin bilmeyeceğinden emin olabilirsiniz."

Doktor odadan ayrılıp gittiğinde Seungcheol, Jeonghan'ın yanına oturdu. "Artık yanındayım. Korkma."

Jeonghan dizlerini karnına çekerek yeniden ağlamaya başladı.

"Eğer halkın bundan haberi olursa biterim ben... Kimse beni sevmeyecek, prens bile sayılmam."

"Hayır Jeonghan, kimse bilmeyecek."

Seungcheol, Jeonghan'ı kollarına yatırıp saçlarını okşadı. "Ben seni her halinle seveceğim." dedi. Yataktan kalkarken yatağa bulaşan kanı ve kıyafetleri görünce duraksadı. "Bunları yok etmemiz gerekiyor."

Eski ve kanlı yatak çarşafını yırtıp küçük bir kısmını katlayıp Jeonghan'a verdi. "Bunu orana koy..." Jeonghan'a bakmadan elindeki kumaşı uzattı yüzü kızarırken. Jeonghan yeni bir kıyafet giyip kumaşı çamaşırına yerleştirirken Seungcheol çarşafı küçük parçalara ayırmaya devam etti. Daha sonra çarşafın kanlı kısmını ve kanlı kıyafetleri giydiği kıyafetin içine sakladı.

"Bu parçaları değiştirmen gerektiğinde kullan. Sana özel dikilenkerden getireceğim, şimdilik bunlarla idare et."

Jeonghan utançla Seungcheol'ün uzattığı parçaları aldı. Kıyafetinin içine sakladığı kanlı parçaları düşündüğünde bu daha fazla utanmasına sebep olmuştu. Seungcheol odadan ayrılmak için kapıya yöneldiğinde Seungcheol'ün kıyafetinin eteğinden tuttu, "Lütfen kimseye söyleme..." dedi.

"Endişelenme, kimseye bundan asla bahsetmeyeceğim."

Jeonghan mahcup olarak uzaklaştığında "Sana yapabileceğim bir şey var mı? En azından doğru düzgün bir teşekkür edeyim." dedi.

Seungcheol, "Bana yapabileceğin en güzel şey ne biliyor musun?" diyerek Jeonghan'ın akan gözyaşlarını sildi ve devam etti, "Böyle ağlayıp kendini üzmemen."

Jeonghan hafif bir tebessümle karşısındaki oğlana baktı. Seungcheol kollarını kaldırdı, onun sarılıp isteyeceğinden emin değildi, bu yüzden kolları havadayken Jeonghan da kollarını kaldırınca ona sarıldı.

"Sen bu ülkenin en eşsiz ve en değerli prensisin. Söz veriyorum, seni ömrümün yettiği kadar koruyacağım."

"Bana karşı neden bu kadar iyisin? Ben sadece basit bir köle çocuğuyum. Herkes senin tahta geçeceğini söylüyor. Beni yıkmak istemiyor musun?"

"İnsanlar dünyaya nasıl geleceklerini seçebilseydi herkes hükümdar olmak isterdi. Annen bir cariye, babansa bu ülkenin kralı. Ve ben seninle evlenmek istiyorum. Seni bu dünyaya getiren kişilerin günahlarını yüklenmek için yolun çok başındasın. Başkalarına ait olup sana ağır gelecek hiçbir günah senin olamaz."

Seungcheol'ün sözlerinden sonra Jeonghan gitmemesi için elinden tuttu. "Tekrar geleceksin değil mi?" diye sordu.

"Tekrar geleceğimi söylemiştim, daha ne kadar soracaksın?" diyerek gülümsediğinde Jeonghan mahcup bir şekilde başını eğdi.

"Şimdi gitmeliyim. Kendine dikkat et."

KARGA ~ JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin