"Tek bir dişi kuşun bile olmaması ne sıkıcı. Tapınakta yaşlı rahibeler dışında kadın görmüyorum." genç şövalye terasın trabzanlarına ellerini dayamış, önündeki karanlık bahçeye dönük bir şekilde şikayetlerini hemen yanındaki trabzablara sırtını dönmüş ve dirseklerini dayayarak dinleyen rahibe anlatıyordu.
"Bu yüzden toplum sapkınlığa doğru gidiyor. Bunu bizden başkası da durduramaz gibi görünüyor." rahip oldukça kendinden emin bir şekilde konuştu. Toplumun sapkınlaştığı bir gerçekti. Genç kadınlar yoktu. Yalnızca yaşlılar ve orta yaşlarının sonlarında olan kadınlar vardı.
"Keşke elimizden bir şey gelseydi, sizce lanetin kaynağı yok olsa kurtuluşa erer miyiz rahip?"
"Geçmişte tanrıların insanlara ibret olsun diye yaptıklarını düşününce, lanet bir kere bulaştığında o toplumu yok etmeden bitmez."
"Hırstan gözü dönmüş bir kralın ve cahil bir toplumun boktan fikirleri yüzünden cezasını çekiyor olmamız ne yazık. Haklısınız, kral ahireti boyladıktan sonra değişen bir şey olmadı. Ama oğlunun da bu laneti taşıdığına dair duyumlar aldım. Sizce prens de yok olursa lanet tamamen kalkar mı?"
"Bunu zaman gösterecek. Ama korkarım ki prens ölse dahi bu lanetten kurtulamayız. Ancak daha büyük bir mucize olursa kurtulabiliriz. Bütün insanlığı değiştirecek bir mucize..."
"Ama böyle şeyler ancak yüce bir güç tarafından olabilir, siz daha iyi bilirsiniz."
"Öyle, bize düşen sadece daha da dibe batmak üzere olan insanlığı günahlardan alıkoymak."
Şövalyenin dudakları alayla büküldü: "Eğlence mekanlarında erkeklerin sapık sefasını görseniz bolca lanet okursunuz."
"Bu işi kökten çözmenin tek bir yolu var. Eğer tapınağın devlet üzerinde sözü geçerse eğlence mekanlarına daha sıkı bir kısıtlama koyabiliriz. Fakat bu imkansız gibi görünüyor."
Şövalye sırtını diğeriyle aynı şekilde trabzanlara dayayıp bakışlarını rahibin baktığı yöne çevirdi: "Ama dişi sineğin bile dolaşmadığı sokaklarda eğlence mekanlarında eğlencesi elinden alınan insanların buna pek de doğal tepki vereceğini sanmıyorum. Ne de olsa erkeklerin de ihtiyaçları var. Eminim sizin gibi tanrının kurallarını yayan insanlar için de bu geçerlidir."
Rahip şaşkınlık ve öfkeyle karışık bir cevap verdi: "Bir din adamına bunu nasıl söylersin? Şehvetin büyük günahlardan olduğunu bile bile izin mi verelim yani?"
Rahibin aksine şövalye halinden gayet memnundu. "Aslına bakarsan rahip... bunlar beni pek de ilgilendirmiyor. Ben sadece tapınağın güvenliğinden sorumlu bir şövalyeyim. İhtiyaçlarımı da işime karıştırmadan yerine getirebilirim."
"Az önce sapkın bir yönelimden bahsediyordun Seokmin. Senin de bu düşüncelerde olduğunu duymak beni incitti."
"Bence kendinizi bu kadar sıkmayın. Bir daha bu dünyaya gelemeyeceksiniz ve sonsuza dek bakire mi kalacaksınız? Tanrıyla olan bağınız bununla kopar mı sizce? Sizin de ihtiyaçlarınız var. İnsansınız nihayetinde."
"Laflarına dikkat et ve o korkunç gözlerini üzerimden çek."
Seokmin bakışlarını kaçırıp alayla gülümsedi;
"Üzgünüm rahip ama sizinle aynı fikirde değilim. Bir gün ihtiyacınız olursa her zamanki gibi bu saatlerde burada olacağım."
Rahip Joshua yavaş adımlarla terası terk eden şövalyenin ardından keskin, sinirli gözlerle baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARGA ~ Jeongcheol
FanfictionKendilerini dünyadan soyutlamış olan toplumun yaratılışlarına karşı gelmelerine tanrılar çok sinirlenmiş ve onları bir daha kız evlat dünyaya getiremesinler diye lanetlemişti. (Arkadaşlar buradaki karga bildiğimiz karga değil!!) #1 - Jeongcheol