15

105 19 25
                                    

"Prensin güvenliğinden sen sorumlusun. Zamanı geldiğinde sana daha fazla ihtiyacımız olacak."

"Sen merak etme küçük kardeşim. Tanrının evinde bir ihtiyacı olmayacak."

"Teşekkür ederim, sana güveniyorum Joshua. Onun güvenliği çok önemli."

Junhui dışarıda nöbet tutuyordu. Mingyu ve Joshua konuşurlarken Jeonghan evin girişinde kendisini karşılayan büyük haç sembolünden gözlerini çekti. Tam karşısındaki duvarda kucağında bebeği olan Bakire Azize'nin tablosu duruyordu. Kucağındaki bebek Kutsal Ruh'un kudreti sayesinde Azize'nin bakire rahminden doğmuştu. Bu tablo insanlığın büyük bir kesimi için kurtuluşun ve kurtulmuşluğun somut temsiliydi.

Gözleri tabloda asılı kalırken ellerini karnına götürdü."Sen de bizim kurtarıcımız olacak mısın?" diyordu içinden. Gözlerini aşağı eğdi, gözyaşlarını tuttu.

"İki gün yol sizi yormuş olmalı ekselansları."

Duyduğu sakin ses tonuyla düşüncelerinden sıyrılarak Joshua'ya baktı. Gözlerinden yorgunluğu okunuyordu Jeonghan'ın. "Evet."

"Buraya gelerek ne iyi ettiniz Lordum." Seungcheol'ün kararmış bakışları, Joshua'nın endişe barındırmayan hoş bakışlı gözlerine yöneldi.

"Umarım iyi etmişizdir rahip."

Seungcheol, Joshua'ya tersçe bakarken "Prensin kim olduğunu bizden başkası bilmiyor değil mi?" diye sordu.

Joshua "Zorda kalmışlara yardım etmek bizim görevimizdir. Bu amaçla elimizden gelen her şeyi yapacağız, dolayısıyla bizim dışımızda kimse prensin kim olduğunu bilmeyecek." dedi.

Seungcheol halen rahat hissetmiyordu. Jeonghan buraya gelmişti gelmesine fakat yaşadığı gün gibi ortadayken yalnız vekilharç için değil, güç elde etmek isteyen başkaları için de bir kurbandı.

Seungcheol ve Mingyu gece olduğunda beraber yola çıkacaklardı. Joshua içerideyken Seungcheol, Jeonghan'a içten bir sarılmayla sarıldı. "Seni bırakmayı hiç istemezdim. Lütfen bana kızma."

"Burada güvende olduğumu hissediyorum Seungcheol. Hatta çok yakında bir manastır bile var. Güvenlik önlemleri oldukça yüksek."

"Yine de burası o çevreden uzakta kalıyor. Dikkatli ol. Tedbiri asla elden bırakma. Kendi başına bir yere gitmeye kalkışma. Sana değer veriyorum." elini Jeonghan'ın başının arkasına koyarak dudaklarını alnına bastırdı. Geri çekilip sesini alçalttı; "Tanrı seni ve bebeğimizi korusun."

Jeonghan kendisinden uzaklaşan Seungcheol'ün ellerini sıkıca tutuyordu. Eller yavaşça ellerinin arasından kayıp gittiğinde titremeye başlayan dudaklarını bastırdı birbirine. Dudaklarını aralayıp onu sevdiğini söylemek istiyordu. Ama sanki söylerse veda ediyormuş gibi olacaktı. O nedenle yalnızca sustu.

"Sen kimsin?!"

Seungcheol gidecekken herkes durup Junhui'nin bağırdığı tarafa baktı. Junhui kılıcını çoktan çekmiş ve Seungkwan'ın gırtlağına dayamıştı.

Seungkwan teslim olurcasına ellerini havaya kaldırıp "Benim. Seungkwan." dediğinde Junhui kılıcını yavaşça geri çekti, geri çekmişti fakat halen Seungkwan'a doğrulturken "İzimizi nasıl buldun?" diye sordu.

"İzinizi hiç bırakmadım. Başından beri prensle konuşmak istiyordum ama fırsat bulamamıştım. En son buraya geleceğinizi duyduğumda peşinizden geldim. İzin verirseniz ona söylemem gerekenler var."

Seungcheol kızgınca "Söyleyecek bir şeyin kalmadı." dedi.

Jeonghan ikisinin arasında gidip gelirken "Bırak onu Junhui." dedi. Seunkwan'la göz göze geldiğinde kaşları çatıldı. Kardeşine karşı karmaşık hislerle doluydu.

KARGA ~ JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin