En kötüsü değildi elbette, en iyisi de denebilir mi? bilmiyorum. Ufak avuçlarımda, karnına bastığımda kahkahayla gülen kel bebeğim, kıkırdayarak kapılar ardına saklanan ben ve günün yorgunluğunu gözlerinden anlayabildiğim biricik adam. Bazı biricik adamlar olması gerektiği gibi olmayıp en derin yaraları açan insanlar olurlar. Bazıları 'kahraman' olabilecekken olamazlar. Bazıları ise biricik adam olup, hayat boyu insana yokluklarını hissettirirler. Ne kadar uzun baktım biricik adamın gözlerine... Tam rengi nedir? Bana bakarken rengi açılır mı? Koyulaşır mı?
Biricik adam nefes alırken fark edilmesi gereken detaylar, yarım kalmışlığın ailede tamamlanmaya çalışılması ve ne zaman konu açılsa kapılar ardında kıkırtılarla gülen ufak kız çocuğu... Yerini tutamayacak olmanın hüznü mü? Yoksa başkalarının biricik adamlarına tutunması mı beni üzen? Biricik adamları var olan ama hiç olmayanlara mı? Saatlerce dizlerinde oturtmanın neşesi mi beni hasret ettiren yoksa her anın kameralara yansıması mı? Derin yaralar aldığını ve onlarla yaşaması gerektiğini hatırlatan kız çocuğu, ateşler içinde kavrulan hatıra odaları, titrek elleri... İllüzyon dünyası. Ya da küçüklüğün hafif kıkırtısı. Biricik adamlar gözlerini kapatabiliyor. Biricik adamlar varken, yok olabiliyor. Hatta bazen biricik adamlar küçük kızlar için sadece adam olabiliyor. Gök mavisi, kapı gıcırtıları, kayıp olan kel kafalı bebek, o bebeğin hikayesi... Biricik adam bunların hepsini bana düşündürüyor.
![](https://img.wattpad.com/cover/355982684-288-k689342.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parya
No FicciónDeneme kitabıdır. Bazı cümlelerin altını çizdiğinde, onu yaşadığından mı çizersin? Yoksa seni yaraladığı için mi? Umarım ortak noktalarımız seni zamanında nefessiz bırakan tatlar hatırlatmaz. Lakin hayat yeterince düz, oysa önceleri dünyanın düz old...