*Seungmin*
Eve vardığımızda üstümdeki yorgunlukla kendimi salondaki koltuğa attım hemen. Fiziksel değil ruhsal bir yorgunluğum vardı şuan. Emniyette iken çok gerilmiş ve strese girmiştim. En son Chanyeol ve Baekhyun babalarım beni evlatlık aldıklarındaki süreçte bu kadar stres yapmıştım.
Yanımdan bir kıkırdama sesi duyunca kapalı olan gözlerimin tekini açıp bana gülerek bakan Chan'a baktım. Gözümü tekrar kapatırken konuştum.
"Neye gülüyorsun?"
"Sana."
Hiç beklmeden cevap vermesiyle iki gözümü birden açıp yerimde doğruldum.
"Neyim varmış gülünecek?"
"Tatlısın."
Beklemediğim ani iltifatla yüzüm gevşerken kalbim çarptı. Bu adam hep böyle olursa ben bir gün kalp krizinden giderdim ama!
O an kendime itiraf edemediğim bir şeyi kabullendim. Belki kabullenmek istemiyordum daha önce. Ama şuan bunun için bir sebep yoktu. Birlikte tam 12 gün geçirmiştik. Artık bir şeyleri kabullenme zamanıydı. Ben Chan'ı seviyorum. Gerçek anlamda seviyorum. Aşk mı ya da aşk ne bilmem ama benim Chan'a karşı hissettiğim duygu saf sevgiden ibaret.
Onu gördüğümde heyecanlanmam, başka bir ortamda adı geçince kalbimin çarpması, bana aynı şimdiki gibi iltifatlarda bulununca nefesim kesiliyormuş gibi hissetmem, gülünce ilk ona bakmak istemem ve en önemlisi onu öpünce... İşte o duyguya benim kelimelerim yetmiyor. Yani, bu duygularımın başka bir açıklaması olamaz. Sanırım ben Chan'ı gerçekten seviyordum. Ama bunu ona nasıl söyleyeceğim hiç bilmiyorum. Üstelik 'Acaba o da aynı duguları hissediyor mu?' diye düşünmekten kafayı yiyeceğim.
Şuan ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama o bana çok garip bir ifadeyle bakıyordu. Sanki aramızda görünmez bir mıknatıs varmış da bizi birbirimize çekiyormuş gibi hissediyordum. Hani bir elinizde demir diğer elinizde mıknatısı tuttuğunuzda sizden istemsiz birbirilerine yapışırlar ya. Tam böyle hissediyordum. Karşı koyamıyordum. İstemsiz mi? Hayır, kesinlikle isteyerek. Ama karşı koyamadığım bir çekim.
O ortadaki büyük sehpada otururken ben de koltukta oturuyordum. Birbirimize doğru yaklaşırken sonunda burunlarımız değecek kadar yakındık birbirimize. Konuşsak dudaklarımız birbirine değerdi, o derece. Gözlerime sanki izin ister gibi bir ifadeyle baktığında cevap olarak gözlerimi kapattım ve bekledim. Birkaç saniye sonra ise beklediğim atak gelmiş, Chan dudaklarıma dudaklarını bastırmıştı.
Bu seferki öpüşmemiz ilkinden farklı olarak duygusal değil de sanki çölde susuz kalmış iki insan gibiydi. Susadığımız şeyse birbirimizin dudaklarıydı...
***
3 Gün Sonra...
"Günaydın."
Yine yarım yamalak olan uykumdan tekrar uyanınca, artık güneşin neredeyse tepeye geldiğini görmemle yataktan kalkıp rutin işlerimi hallettikten sonra sesler gelen mutfağa indim. Her sabah olduğu gibi Chan yine kahvaltı hazırlıyordu. Kapıya yaslanıp ona seslenince yaptığı işi bırakıp bana döndü ve gülümseyerek cevap verdi.
"Günaydın. Kahvaltı tam hazır değil, otur bekle istersen."
Aklıma gelen şeyle ona doğru yürüyüp kafamı iki yana sallayarak konuştum.
"Yoo, ben de yardım edeceğim sana."
Tezgaha yapacak bir şey arama maksadıyla bakarken Chan'ın reddeden sesini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ'm Your Savior~
FanfictionKendisine yapılan şeylerin ve ona hep acıyan gözlerle bakan insanların ağırlığına dayanamayan Seungmin en sonunda intihar etmeye, kurtulmaya karar verir ama asıl kurtarıcısının Bang Chan olduğunu daha bilmiyordur... "Neden kurtulmama izin vermiyorsu...